Günümüzün en büyük sorunlarından biri, liyakatten yoksun kişilerin hak etmedikleri koltuklara oturmalarıdır. Bu kişiler, bilgi, deneyim ve emeğin yerini ilişkiler, çıkarlar ve kirli oyunlarla dolduruyorlar. Peki, bu düzenin kaybedeni kim? Elbette ki toplumun tamamı.
Bir koltuğa oturmanın, o makamı hakkıyla doldurmak ve o pozisyonun gerektirdiği sorumlulukları yerine getirmek olduğu gerçeği, ne yazık ki birçok kişinin gözünden kaçıyor. Liyakat yerine dost ahbap ilişkilerinin ön plana çıktığı yerlerde, başarı değil, sıradanlık ve vasatlık hüküm sürer.
Bugün birçok kurum ve kuruluşta, işin ehli olanların değil, arka kapı diplomasisiyle yol alanların yükseldiğine şahit oluyoruz. Bu kişilerin, oturdukları koltuğu hak etmek adına yaptıkları tek şey, doğru kişilere yaranmak ve gereken yerde sessiz kalmak. Cesur olmak, yenilik getirmek, fark yaratmak mı? Bu kavramlar onlar için oldukça uzak.
Peki, o koltuğa oturdunuz diyelim. O koltuğun hakkını verecek misiniz? O makamın masraflarını ne zamana kadar karşılayacaksınız? Yönetim kurulu üyeleri, eli cebine gidecek mi, yoksa üç beş kahvaltı düzenleyip oradan mı para toplayacaksınız? Oturduğunuz o koltuk hakkında ne kadar bilginiz var? Bir görevde olmak, o görevin tüm yükümlülüklerini sırtlamak demektir. Ancak birçok kişi, koltuğun şatafatını sevip, sorumluluğunu almaktan kaçınıyor.
Unutmayın, koltuğa oturmak kolaydır, ama onurunu taşımak zordur. Koltuk sadece oturulan bir yer değil, aynı zamanda taşınması gereken ağır bir sorumluluktur. O koltukta otururken, adaletli kararlar alabilecek misiniz? Kurumun menfaatini kişisel çıkarlarınızın önünde tutacak mısınız? Yoksa koltuğun sıcaklığına kapılıp, etrafınızdaki alkışlara mı kanacaksınız?
Sonuç olarak, verimsiz projeler, kaynak israfı ve kurumsal itibarın yerle bir olması kaçınılmaz hale geliyor. Liyakatsiz yönetimlerin bıraktığı enkazları temizlemek için yıllar gerekiyor. Üstelik bu sadece bir kurumun değil, tüm toplumun enerjisini emen bir süreç.
Hak edilmeden oturulan her koltuk, aslında emeği, bilgiyi ve alın terini hiçe saymaktır. Bu kişiler, yalnızca kendilerine değil, o kuruma ve o kuruma güvenen insanlara da büyük bir haksızlık yapmaktadır.
Artık toplum olarak bu oyunlara dur demeliyiz. Her makamın, o görevi en iyi şekilde yapabilecek kişilere teslim edilmesini talep etmek, hepimizin hakkı. Ancak o zaman, geleceğe umutla bakabilir, sağlam temeller üzerinde yükselebiliriz.
Koltuk sevdalılarının değil, işin ehli olanların hak ettiği yerlere geldiği bir düzen kurmak dileğiyle...