Murat Emir: “Rakamlarla Yoksulluğu Gizleyen Bütçe, Enflasyonla Şişirilmiş Sahte Büyüme: Lord Of The Numbers”

“İKTİDAR BÜYÜDÜK DEDİKÇE FAKİRLEŞEN TÜRKİYE”

“20 YILDIR YATIRIM DEĞİL, KAÇIŞ VAR”

“GELENİ ANLATIP GİDENİ GİZLEYEN İKTİDAR”

“HALKIN İRADESİNE DARBE, RAKAMLARA MAKYAJ”

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Grup Başkanvekili Ankara Milletvekili Dr. Murat Emir, 2026 yılı Bütçe görüşmelerinin son gününde yaptığı konuşmada Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın bütçe rakamlarını istatistiklerle adeta çarpıtarak sunduğunu belirterek, bu sunumu “rakamların efendisi” benzetmesiyle “Lord of the Numbers” olarak nitelendirdi.

CHP Grup Başkanvekili Murat Emir konuşmasında şu ifadelere yer verdi: “14 gün önce en zor görevi Cevdet Yılmaz'a vermişlerdi, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısına. Böyle tel tel dökülen, yoksulu, işçiyi, işsizi, ezileni unutmuş ama patronları, yandaşları zengin eden bütçeyi savunma görevini ona vermişlerdi, çok zorlandı ama doğrusu, onu dinlerken Benjamin Disraeli'nin bir sözünü anımsadım, diyor ki: "Dünyada üç çeşit yalan vardır; yalanlar, kuyruklu yalanlar, bir de istatistikler." Öyle bir oynuyor ki istatistiklerle bilmezseniz, arkasına bakmasanız, inanacaksınız; Türkiye günlük güneşlik zannedeceksiniz ama gerçek o değil. Evet, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı en çok övündüğünüz şeylerden birini söylüyor, diyor ki: "Biz büyüdük. Bakın, son dört yılda Türkiye ortalama 36,5 büyüdü, dünya 5,8 büyüdü. Dolayısıyla biz 2 kat neredeyse dünyadan fazla büyüdük." Görüyorsunuz, evet, ilk başta böyle görünüyor ama o büyümenin içerisindeki en büyük oran enflasyonun, pahalılığın yani sizin eseriniz olan, gerçekte yüzde 80 olan enflasyonun. Rakamlara bakıyorsunuz, Türkiye o aralıkta yüzde 372 enflasyon yaşamış ama o arada dünya yüzde 32,4 enflasyon yaşamış.

BÜYÜME MASALI

Şimdi, enflasyon niye büyütüyor arkadaşlar? Şöyle anlatalım: Parasal bollaşma; 10 kat fiyatları artırmışsınız, para genişlemiş ve rakamsal olarak büyümüş gibi görünüyorsunuz ama gerçekte küçülüyorsunuz, gerçekte bu ülkenin, yoksulun, işçinin, emeklinin sofrasındaki ekmek küçülüyor. Devam edelim arkadaşlar. Peki, biz bir hesaplama yaptık, dedik ki: Bu enflasyon normal bir enflasyon olsaydı, mesela ayda 8,5'luk bir enflasyon olsaydı, bunun dört yıllık birikimli enflasyon ortalamasını alsaydık. Bakın, büyümeniz 13,9'a geliyor yani dünya ortalamasının altındasınız. Enflasyonu çıkarın, normal dünya enflasyonu gibi hesap edin, dünyanın gerisindesiniz. İşte, sizin büyümeniz bu. İşte, o yüzden sizin büyüme yalanınız vatandaşın cebine yansımıyor. Vatandaş açtı, bugün daha fazla aç. "Enflasyon" diyorsunuz. Sayın Cevdet Yılmaz dedi ki tam sözleriyle söylüyorum: "75'lerdeki enflasyonu aldık, yüzde 30'lara getirdik. İnşallah yüzde 20'leri göreceğiz." İşte burada, zaten yüzde 20'lerden almışsınız, 2002'de yüzde 20'den almışsınız. Getirmişsiniz tekrar yüzde 30'ların altına düşürmeye çalışıyorsunuz. Bakın, burada, özellikle, enflasyonla büyüme ilişkisini tekrar göstermek isterim. Enflasyonunuz yükseldikçe büyümeniz sanki yükseliyormuş gibi görünüyor.

İŞSİZLİĞİ MAKYAJLAYAN İSTATİSTİK: GERÇEK TABLO YÜZDE 29

İstihdamdan bahsetti Sayın Bakan. "İstihdam 988 bin kişi arttı ve böylece inşallah işsizliği bu ülkede bitireceğiz." dedi. Doğru mu? Gerçekten işsizlik azaldı mı bu ülkede? Yine gerçek rakamlara bakalım. Bakın, burada da çok açık görülüyor. "İşsizlik" dediğiniz şey bir ay boyunca, işsiz gelmiş, başvurmuş, siz onu ölçüyorsunuz. Onda bir miktar gerileme çıkınca da diyorsunuz ki "İşsizliğin belini kırdık." Tam bir yalan, tam bir palavra. Bakıyorsunuz rakamlara, eksik istihdamda artış var yani eksik istihdam, iki saat çalışıyor; aslında iş bulsa çalışacak. Onu çıkarttığınız zaman sanki işsizliği azaltmış gibi görünüyorsunuz ama bu ülkede işsizlik artıyor arkadaşlar; hepiniz biliyorsunuz, hepimiz biliyoruz. Rakamlarla bu kadar oynamayın, insanların aklıyla bu kadar alay etmeyin. Baktığınızda, gerçek işsizlik oranı, kim bunlar? İşsizler, sizin dediğiniz işsizler, eksik istihdamdakiler yani az çalışıyor ama fırsat bulsa gerçekten bir işte çalışacak. Umutsuzlar, vazgeçmiş, yılmış, yıkılmış adam veya kadın, artık iş aramıyor. Geldiğimiz nokta yüzde 29. Neredeyse her üç kişiden biri işsiz arkadaşlar, Türkiye'nin gerçeği bu. Cevdet Yılmaz ne diyor? "İşsizliğin belini kırdık." Onu dinleyince "Lord of the Rings" filmi aklıma geldi. Lord Of The Numbers. Rakamların efendisi. Rakamlarla oyna, getir, burada istediğin gibi makyaj yap. Yersen ama biz bu gerçeği biliyoruz; vatandaşımız da bu gerçeği yaşıyor arkadaşlar, yaşıyor. İşte işsizliğiniz sizin.

ENFLASYONU ÇIKARINCA GERİDE KALAN: DÜNYANIN GERİSİ

Yine, Sayın Bakan bahsetti, doğrudan yabancı sermaye yatırımları yüzde 15,3 milyar dolar artmış. Büyük bir müjde verdi hepimize yani inansanız mutlu olacaksınız. Bu rakamları size söylüyorum, birazdan gelip anlatacaksınız yine bu yalanları, o yüzden. Bakın, Türkiye gerçekten doğrudan sermaye yatırımlarını ne kadar almış, değil mi? Yani dünyadaki dolar hacmiyle ölçülür bunlar, dünyadaki siyasal gelişmelere göre ölçülür. Dünyada ne kadar dolar gelişmiş? Şimdi 2002'de, 2010'daki katrilyon dolar vardı, şimdi 10 katrilyon dolar var piyasada, dolayısıyla bu rakamları bir şeyle kıyaslamanız lazım. Bakın, işte mavi çizgi dünya ortalaması, yeşil çizgi gelişmekte olan ülkeler ortalaması, bu alttaki de sizin ortalamanız, doğrudan dış yatırımınız; bu kadar işte, dümdüz, yirmi yıldır neredeyse doğrudan dış yatırım almayı başaramamış, 10 milyar dolarlarda patinaj yapmış bir iktidarsınız. Bakın, bir yerde biraz kıpırdama var -şuralarda, görebiliyor musunuz bilmiyorum ancak bu kadar- 2005-2010 arası yani az bir şey. Böyle bir Avrupa Birliği hikâyesi, bir demokratikleşme, reform -anımsayacaksınız, anımsayanlarınız var- o arada biraz rahatlama olmuş ama sonra yine aynı yani dış yatırım almakta son derece başarısız, yetersiz bir iktidarsınız. Tabii, onların sebeplerini de biliyorsunuz, başkanlık sistemi, tek adam rejimi, hukuk devletinin çökertilmesi, hukuk güvenliğinin, öngörülebilirliğinin olmaması, insanların malına, canına, özgürlüğüne çökmeniz, hepsi bunların sebebi, işte böyle bir ülkeye kimse getirip para yatırmıyor ve yatırmayacak, siz boşuna uğraşıyorsunuz. Sayın Başkan, siz boşuna uğraşıyorsunuz, sizin programınız çalışmıyor, çalışmayacak, bunu siz de biliyorsunuz; bakalım siz ne zaman kaçacaksınız?

YABANCI SERMAYE MÜJDESİNDE 20 YILDIR PATİNAJ

Bakın, burada Türkiye'nin doğrudan yabancı sermaye hareketlerinden aldığı payı -yani dünyayla kıyaslayın dedik ya, dünyada para genişliyor. Giren bu kadar Türkiye'ye doğrudan sermaye, çıkanlar da bu şekilde yani baktığınızda Türkiye'nin performansı son derece kötü. Peki, neti ne bunun? Yani geleni söylüyor Cevdet Yılmaz -diyoruz ya Sauron, rakamların efendisi. gelenleri söylüyor, gidenleri hiç söylemiyor. Söyleyelim biz size, hemen söyleyelim, bakın, net sermaye giriş çıkışları, işte böyle, sürekli azalan, açık veren bir anlayış ve burada da aslında dış sermaye almakta, ne kadar yetersiz olduğunuz apaçık ortada. Ama dış dünyadaki parasal genişlemeyi, çıkan sermayeyi hesaba katmayıp, sadece geleni söyleyip "11 milyar dolar geldi, ne güzel, bakın." dediği zaman siz alkışlıyorsunuz. Evet, şimdi meşhur şu CDS'lere gelelim. CDS'lerde Bakan yine müjdeledi, tam kelimeleriyle söylüyorum arkadaşlar, dedi ki: "Yüzde 700'lerdi, yüzde 700'lerdeki CDS'leri biz şükür, şimdi yüzde 300'ler civarına getirdik." Siz de alkışladınız. Peki, soruyorum, Sayın Şimşek size soruyorum: Bu CDS'leri 700'e kim getirdi? Nebati mi getirdi, irrasyonel politikalar mı getirdi, yoksa Tayyip Erdoğan mı getirdi? Gelip bunu söyleyeceksiniz. Bunun hesabını vermeden faizleri yüzde 70'e taşı, "nas" de, ekonomiyi altüst et, herkesi aç bırak, yoksul bırak, ondan sonra gel CDS'leri 700'den indirdik. Ne güzel ya, buna da alkış yapacaksınız. İşte CDS'ler, bakın sayılar burada, 19 Mart darbesindeki CDS'e de dikkatinizi çekerim. İşte, darbenin yoksul halkımıza yüklediği maliyet buradadır ve üstüne üstlük bu CDS'lerde de övünülecek bir şey yok çünkü dünyada zaten faizler yatışıyor. Bakın, işaretlemişiz, Brezilya'da yüzde 140, Meksika'da yüzde 91 yani Meksika'dan, Brezilya'dan, bizim gibi gelişmekte olan ülkelerden çok daha kötü bir performansınız var. Neymiş? Olması gerektiği gibi kıyaslamazsanız, olması gerektiği gibi okumazsanız böyle boş boş alkışlarsınız ama vatandaşımız bu gerçeği çok iyi biliyor arkadaşlar.

FAİZİ YÜZDE 40 İLE SATIYORSUN

Sayın Bakan yine size bir müjde verdi, dedi ki: "Tüm dünyayla kıyaslarsanız bizim gayrisafi yurt içi hasılamızın borcumuza oranı çok iyi, yüzde 20'lerde." Yüzde 24 ve dedi ki: "Dünyada bu oran çok yüksek. Mesela, ABD'de yüzde 124, İngiltere'de yüzde 93, Almanya'da yüzde 62." Doğru, buraya kadar doğru ama bu iç borcu bu ülkelere hangi faizle veriyorlar sizce? Bir de ona bakın. Türkiye'de yüzde 40. Dezenflasyon programı uyguluyorlar, enflasyon düşecek, faiz düşecek ama çatır çatır yüzde 40'tan, yüzde 42'den bono satıyorlar, dünyaya, Türkiye'ye. Onlar yıllar boyunca yoksul halkımızdan toplanan paralarla ödenecek, onun niye hesabını vermiyorlar? Onu niye sormuyorsunuz? Bakın, bu oran iyi gibi görünüyor ama bunu yüzde 40'la yapıyorsunuz. Dünyanın en çok faiz veren ülkesisiniz, en çok faiz veren iktidarısınız, faizcisiniz, boğazınıza kadar faize batmışsınız. Gerçek tablo budur. Burada hiçbir övünülecek bir şey yok. Yine, Cumhurbaşkanlığı bütçesi... Sayın Cevdet Yılmaz, Cumhurbaşkanlığı bütçesinin aslında abartıldığı gibi olmadığını, az olduğunu söyledi. Biz de baktık gerçekten öyle mi diye. İşte, evet, doğru, 21 milyar liralık bir bütçe görünüyor ama Cumhurbaşkanlığı bir tek bu değil ki; İletişim Başkanlığı var, Millî Saraylar var, Devlet Arşivleri var, Genel Sekreterlik var, koruma giderleri var, var oğlu var. Burada örtülü ödenek limitine dikkatinizi çekerim, Cumhurbaşkanı bu kadar parayı harcıyor arkadaşlar. Öyle gerçekleri çarpıtamazsınız, her şey apaçık ortada.

DEZENFLASYON DİYE DİYE YOKSULU EZDİNİZ

Buradan baktığınızda, ekonomik dengeleri gerçekten altüst olmuş "dezenflasyon programı" dedikleri enflasyonu düşürme programı başarısız olmuş, çuvallamış, bütün tahminleri altüst olmuş ve bütün bu ekonomik modelin maliyeti yoksul halkın sırtına bırakılmış. Para babaları faizini almaya devam ediyor, yandaşlar ihaleleri almaya devam ediyor, madenleri oymaya devam ediyor. Bütün bu sistem aynı şekilde yürüyor ama yoksulların, asgari ücretlinin, emeklinin, memurun zammını azaltarak enflasyonu düşürebileceğinizi zannediyorsunuz. Sayın Bakan anlıyor aslında ne demek istediğimizi, bunlarla düşmez. Türkiye'deki enflasyonun temel kaynağı talep enflasyonu değil, maliyet enflasyonu. İnsanların bir şey talep edecek hâlleri kalmadı. Daha açıkçası, cepler boş. Cepte üç kuruş varsa ekmek alıyor, alabilirse zeytin alıyor, alabilirse peynir alıyor, daha fazla bir şey alamıyor. Orayı sıktıkça artık enflasyonu aşağı çekemiyorsunuz. "Yapısal reform" diyorsunuz, bir tane yapısal reformunuz yok; gelip anlatamazsınız burada. Bir rakam daha vermek istiyorum size, birazdan eğitime geleceğiz. Ya, bir Bakan bu hâle düşer mi bilmiyorum. "Küçüldük" dememek için "eksi büyüme" demişti "eksi 11 büyüme" demişti. Şimdi, mesela eğitimle ilgili diyor ki: "PISA'da biz bayağı iyi noktalara geldik." Ya, bilmeseniz inanacaksınız, mutlu olacaksınız. İşte, arkadaşlar, Türkiye'nin gerçeği, 2003-2015, 2018-2022 yani 40'tan 36'ya gelince, 39'dan 34'e gelince, 42'den 39'a gelince mutlu mu olacağız? Mutlu oluyor musunuz bundan? Yani buraya bakıp "Aa, iyileşme var." diyebilir misiniz? Zaten oradan almışsınız bakın, işte. Bir Bakan halkına doğruyu söylemeli arkadaşlar, olmaz böyle bir şey.

KARTALKAYA YANGINI SORUMLULARI HALA GÖREVDE

Bir defa Turizm Bakanı geldi ve sorumsuz bir biçimde aslında Kartalkaya yangınındaki sorumlu, Danıştayın ve Bolu Savcılığının "Yargılayın." dediği bürokratlara "Verdim." dedi ama biz belgelerini koyduk, onlara soruşturma iznini vermemişti ama Danıştay kaldırdı, soruşturma açıldı. Bu kişiler hakkında adli kontrol talebi var. Cumhuriyet Başsavcılığı adli kontrol koydu. Yani diyor ki: "Bu kişiler yurt dışına çıkabilir, ben bunları takip edeceğim." Bu kişiler hâlâ görevde, bu kişiler kamu nüfuzunu kullanıyorlar, delil karartma olanakları var ve buna rağmen bunları dahi görevden almayan bir Turizm Bakanına tanık olduk değerli arkadaşlar, son derece üzüntü verici. Sağlığa bakarsanız, 18 kamu-özel ortaklığıyla hastane yaptılar. Çok övündünüz, çok övündünüz, sonra Fahrettin Koca geldi, dedi ki: "Artık öyle yapmayacağız, başka bir modele geçiyoruz." 7 tane kamu kaynağıyla yapıldı. Niye? Kendisi söyledi, "Çünkü ben devleti 322 milyar euro zarardan kurtardım." dedi; işin gerçeği bu. Şehir hastanelerinin finans modeli, tam bir soygun modelidir, şu anda Sağlık Bakanlığı bütçesinin yüzde 10'unu almaktadır, bütçeyi rehin almıştır. Bunu görenler de geç olmakla birlikte bunu durdurmuştur, hepsi bu. Ama şimdi, bu hesabı kim verecek? Bu hesabı kim verecek? Bir yılda şehir hastanelerine ödediğiniz parayla -kadro bekliyorlar değil mi, sağlık teknisyenleri, acil teknisyenleri, hemşireler bizi izliyorlar, kadro istiyorlar, yıllarca çalıştılar, okudular; ihtiyaç var, hastalar ihtiyaç duyuyor- 150 bin kişiyi istihdam edebilirdiniz bir hayal uğruna çarçur etmek yerine.

3 BİN TL BURSLA 20 KAHVE, 6,5 MİLYON ÇOCUK YOKSUL

Gençliğin durumuna bakalım. Gençlik, son derece zor durumda. Genç işsizliği giderek artıyor. Ne eğitimde ne işte olan genç oranı neredeyse üçte 1, her 3 gencimizden 1'i evinde oturuyor, ne eğitimde ne işte arkadaşlar. Ve 3 bin lira bursu övünerek söylüyorsunuz, 3 bin lira bursla sizin o reklam yapmak için özellikle gittiğiniz kafeler var ya oradan 20 kahve alınabiliyor sadece. Bir gence verdiğiniz bir aylık eğitim kredisiyle 20 kahve içilebiliyor, daha fazla söze bilmiyorum gerek var mı. Aynı şekilde, çocuklar... Çocuklar açlıkla baş etmek zorundalar. Seçimden önce "Herkese bir öğün yemek." demiştiniz, değil mi? Nerede? Gelir gelmez kaldırdınız, deprem bölgesi ve okul öncesi eğitime vermeye başladınız. Hani herkese verecektiniz, hani sözünüzdü? Ama bakın, Türkiye'de 6,5 milyon çocuk aşırı yoksulluk çekiyor, bunlar OECD rakamları, 6,5 milyon çocuk aşırı yoksulluk çekiyor, 4 çocuktan 1'i okulda aç; işte gerçeğimiz. Öyle, burada "SİHA" diyorsunuz, "İHA" diyorsunuz, uçak uçuruyorsunuz, denizaltı gezdiriyorsunuz, hepsini yapıyorsunuz ama işin gerçeği bu; her 4 çocuktan 1'i açlığı deneyimliyor. Aynı şekilde, bakın, utanarak ve üzülerek söylemeliyim ki yüzde 17 çocukta yetersiz beslenme, malnütrisyon, var bu ülkede. İşte, çocuklarınıza vermediğiniz besinleri birilerine peşkeş çekiyorsunuz. Bu bütçenin gerçeği budur arkadaşlar ve çocuklarımızı MESEM'lerde iş cinayetlerine kurban veriyoruz.

SAAT BAŞI MADEN RUHSATI VERDİNİZ, YAPMIYORUZ DEDİĞİNİZ NTE İHRACATI VERİLERİ

Ülkeyi, madenleri, yer altını, yer üstünü peşkeş çektiniz; Cengiz'e çektiniz, Kolin'e çektiniz, Limak'a çektiniz, verdiniz de verdiniz. Rakamlara bakıyorsunuz, bakın, sadece 2020-2024 arasında 74 bin küsur ruhsat vermişsiniz. Hani, diyorsunuz ya "Saatte bir konut yapıyoruz." Hayır, öyle değil arkadaşlar, siz şu anda, rakamlara bakın, saatte bir maden ruhsatı veriyorsunuz, saatte bir, saatte bir maden ruhsatı veren bir iktidarsınız. Nadir toprak elementleri, çok kritik, çok zenginiz bu konuda. Bu konuda "İhracat yapmayın." diyoruz, "Yapmıyoruz." diyorlar ama o yatırım planlamalarını, araştırma planlamalarını, hiçbir şeyi paylaşmıyorlar. Ama değerli arkadaşlar, bakın, şunu sormak lazım: Bu, 2024 Türkiye'den yapılan nadir element ihracatı. Bakın, birçok ülke var; ABD var, Bulgaristan, Finlandiya. Bu da 2023: 2023'te Kıbrıs'a bile yollamışsınız, Kıbrıs'a, Güney Kıbrıs'a. Gelsin Bakan, bunu söylesin; Güney Kıbrıs'a 1 kilogram nadir toprak elementi göndermişsiniz.

ÜÇ AYDA NE DEĞİŞTİ DE BİZİM RAPORUMUZ DEĞİŞECEK?

Biz "Kürt sorunu vardır." diyen ve Kürt sorununun çözüm noktasının, çözüm yerinin bu Meclis olması gerektiğini söyleyen siyasi partiyiz. Biz Komisyona büyük bir samimiyetle ve büyük bir cesaretle katıldık ve siyasetin atması gereken adımlar konusunda da elbette öncü olmaya kararlıyız, hiç kimsenin tereddüdü olmasın. Ama değerli arkadaşlar, Feti Yıldız bizim raporu beğenmemiş; Sayın Feti Yıldız "Üç ay önceyle aynı." diyor. Sayın Yıldız, üç ayda ne değişti de bizim raporumuz değişecek? Ne değişti? Bu Komisyonun amacı demokratikleşme, hukuk devleti ve toplumsal barışı inşa etmek değil miydi? Bunun için değil miydi? Arkadaşlarımız bahsetti, akşama kadar konuşacağız; bu tutuklu yargılamalar bitsin diye değil miydi? Adalet olsun diye, adalet işlesin diye değil miydi? Adalet, siyasi iktidarın elinde siyaseti dizayn etmek için bir sopa gibi olmasın diye değil miydi? Demokratikleşme olmadan, hukuk devleti olmadan toplumsal barışı inşa edemeyeceğimizi konuşmadık mı? Yeni mi konuşuyoruz bunları? Komisyonunun yönergesini yazarken hepiniz bunu imzalamadınız mı? Ben "tweet" atıyorum, X paylaşımı yapıyorum, arkadaşlarımız yapıyorlar. "Ekrem İmamoğlu niye tutuklu? Zeydan Karalar niye tutuklu? Diğer arkadaşlarımız niye tutuklu? Delilsiz iftiralarla dolu dosyalarla halk iradesine darbe yapıyorsunuz." diyorum. Sayın Feti Yıldız da aynı "tweet"leri atıyor, o da diyor "Tutuksuz yargılansınlar." Peki, Sayın Yıldız, ben muhalefet partisi milletvekiliyim ama siz Cumhur İttifakı'nın Milletvekilisiniz, konumunuzu gözden geçirin. Bu ülkede tabii ki eğer becerilirse, yapılırsa -ki bunu umuyoruz, bunu diliyoruz, her türlü pozitif katkıyı vereceğiz- bir eve dönüş yasasını bu Meclis zemininde herkesi rahatlatacak, barışımızı artıracak, kimseyi yaralamayacak bir yasa için biz katkı vermeye elbette hazırız. Ama bütün bu yapılanları görmezden gelmenin olanaklı olmadığını da sizin anlamanız lazım.

AYM KARARLARI AYAKLAR ALTINDA

Bakın, Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulmuyor. Tayfun Kahraman; daha geçenlerde özgürlük hakkı elinden alındı, "Adil yargılanmadı." dedi Anayasa Mahkemesi. Ne yaptınız? Can Atalay'la ilgili ne yaptınız? Bütün bunlar aslında toplumsal barışın alt başlıkları değil mi? Kayyum uygulamaları hâlâ son sürat devam ederken kayyum uygulamaları için 11 partinin verdiği yasa teklifi burada bekliyorken veya hiçbir yasa olmadan da İçişleri Bakanlığı idari tasarrufla kayyumları kaldırabilecekken bir milim adım atılmazsa Türkiye'de demokrasi nasıl yeşerecek, nasıl gelişecek, nasıl barışacağız? Kent uzlaşısı davası var. Arkadaşlarımızın suçu, atılı suçu, dokuz aydır tutuklu olmalarının sebebi sayılan suç, savcılık soruşturmasında geçen suç Kürt kökenli vatandaşlarımızı Şişli'de belediye meclis üyesi yapmak. Şimdi, Şişli'de arkadaşlarımız bu nedenle, bu suçla dokuz aydır cezaevinde yatıyorlar; biz bunu gündeme getirmeden, bunu söylemeden "Türkiye'de toplumsal barışı boş verin, hadi gelin bir yasaya indirgeyelim, hadi teklif edin, bunu bir an evvel çıkaralım, her şeyi bitirmiş olalım." nasıl deriz? Elbette diyemeyiz. Türkiye'de herkes için, 86 milyon için tam demokrasi, tam hukuk devleti ve herkesin kendini birinci sınıf hissettiği ve yaşadığı bir Türkiye'yi Cumhuriyet Halk Partisi, halkın iktidarı kuracak.”


İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

SİYASET Haberleri