CHP GENEL BAŞKAN KEMAL KILIÇDAROĞLU, ANKARA’DA İŞ DÜNYASININ TEMSİLCİLERİYLE BİR ARAYA GELDİ

CHP GENEL BAŞKAN KEMAL KILIÇDAROĞLU, ANKARA’DA İŞ DÜNYASININ TEMSİLCİLERİYLE BİR ARAYA GELDİ

CHP GENEL BAŞKAN KEMAL KILIÇDAROĞLU, ANKARA’DA İŞ DÜNYASININ TEMSİLCİLERİYLE BİR ARAYA GELDİ - "İlk kez bir anayasa değişi..

CHP GENEL BAŞKAN KEMAL KILIÇDAROĞLU, ANKARA’DA İŞ DÜNYASININ TEMSİLCİLERİYLE BİR ARAYA GELDİ

- "İlk kez bir anayasa değişikliği toplumu karpuz gibi ikiye bölüyor. Eğer anayasayı toplumsal uzlaşma belgesi olmaktan çıkarıp bir bölünme anayasası, toplumu ayrıştırma anayasası haline dönüştürürseniz felaket o zaman başlar"

- "Benim sorumluluğum var ama benim kadar sizin de var. Sandığa gideceksiniz. Bu işin sağı, solu yok, ortası da yok. Bu iş ’demokrasiden yana mısın, otoriter tek adamdan yana mısın?’ Olay budur"

- "Eğer İsrail’de ezanı belli saatlerde okumayı yasaklarsanız, sizin inançlara saygı gösterdiğiniz konusunda ciddi endişeler Türk toplumunda oluşur, bu tür bir endişeye yol açmamak lazım ve onları sağduyuya davet ediyoruz"



Ankara Hilton Garden Inn Otel’de iş dünyasının temsilcileriyle bir araya gelen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu şöyle konuştu:



Efendim hepinize afiyet olsun. Bereketli bir Ankara sabahında buluştuk. Sizleri dinledim, bazı sorularınız anayasa değişikliğiyle ilgili, bazı sorularınız da güncel, sizin yaşadığınız sorunlarla ilgili. Şimdi bunlara iki ana çerçeve içinde cevap vermeye çalışacağım.

TERÖRE HEP BİRLİKTE KARŞI ÇIKMAK ZORUNDAYIZ

Ama önce izin verirseniz değerli arkadaşlarım, terör konusuna değinmek isterim. Bu ülke, bu memleket terörden çok büyük acılar çekti. Binlerce vatandaşımız hayatını kaybetti. Genç yaşta demeden, kadın – erkek demeden teröre pek çok insanımızı kurban verdik ve teröre karşı ortak mücadele konusunda da Türkiye’de bir konsensüs oluşmuş vaziyette. Hep birlikte teröre karşıyız. Bu girişi yapmamın nedeni şu; AKP’nin Yüksekova ilçesi Esendere Beldesinin başkanı Tayfun Ayhan ve ağabeyi dün saldırıya uğradı terör örgütleri tarafından ve Murat Ayhan hayatını kaybetti. Bir siyasal partiye böyle bir saldırının yapılması, hatta bir vatandaşımıza bir terör saldırısının yapılmasını hep birlikte kınamalıyız. Ben hayatını kaybeden Murat Ayhan’a Allah’tan rahmet diliyorum, AKP’nin Sayın Genel Başkanına ve bütün camiasına da başsağlığı dileklerimi iletiyorum. Farklı düşünebiliriz, farklı görüşlerimiz olabilir ama terör konusunda bir ortak paydamızın olması lazım. Terör kimden gelirse gelsin, nereden gelirse gelsin hep birlikte kınamalıyız, hep birlikte üstüne gitmeliyiz. Zaman zaman bizi de suçlarlar ama hepiniz çok iyi bilirsiniz ki, Şavşat’tan Ardanuç’a giderken terör örgütünün saldırısına uğrayan kişi benim. Ağır silahlarla saldırıya uğradık ama bu bizi yıldırmadı. Dik durduk, onurlu durduk, teröre karşı durduk, durmaya da devam edeceğiz. Terör kimden gelirse gelsin, nasıl gelirse gelsin, amacı ne olursa olsun hep birlikte karşı çıkmak zorundayız. Bu bizim insani görevimizdir. Bu insani görevi yediden yetmişe hepimizin yerine getirmesi lazım.

BU ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ NE GETİRİYOR, NE GÖTÜRÜYOR?

Değerli arkadaşlarım, şöyle bir soru soruldu. Neden evet, neden hayır dediğimizi yeteri kadar bilmiyoruz. Bu işin yanlışlığı nereden başladı? Mecliste anayasa değişikliği görüşmeleri yapılırken televizyonlar neden göstermedi? Orada konuşmalar yapılırken televizyonlar neden göstermedi? Neyi gösterdiler? Falan milletvekili falana su şişesi attı. Niye attı, hangi gerekçeyle attı? O görüşmelerde pek çok insan çok doğru şeyler söyledi, güzel şeyler söyledi. Artısını, eksisini söyledi ama millete yansımadı.
Ben sizlere bu anayasa değişikliği ne getiriyor, ne götürüyor bir partinin Genel Başkanı olarak değil, sade, bu konuyu kısmen de olsa bilen bir vatandaş olarak anlatmak istiyorum.
Bakın değerli arkadaşlar, önce şu soruyu kendimize soracağız. Biz Türkiye Cumhuriyetinde taraflı bir Cumhurbaşkanı mı istiyoruz, tarafsız bir Cumhurbaşkanı mı istiyoruz? Birinci soru budur. Taraflı Cumhurbaşkanı istiyorsak başka, tarafsız Cumhurbaşkanı istiyorsak başkadır. Tarafsız Cumhurbaşkanı ne demektir? Tarafsız Cumhurbaşkanı devletin sigortası demektir. Devletin bütün kurumlarını yeri zamanı geldiğinde çağırıp onların uyum içinde çalışmasını sağlayan kişi demektir. Yani diyelim ki - az önce OSTİM’in Sayın Başkanı da ifade etti uzlaşma kültürünün ne kadar önemli olduğunu - diyelim ki, iktidar, muhalefet, diğer partiler hep bir arada fakat bir türlü uyum olmuyor. Devletin sigortası pozisyonundaki Cumhurbaşkanı davet eder, devletin kurumlarını davet eder, arkadaşlar siz ne yapıyorsunuz, ülkenin bu kadar sorunu varken neden hangi alanda siz tartışıyorsunuz? Buyurun gelin hep birlikte tartışalım bir çözüm yolu bulalım demesi lazım. Tarafsızlık budur.
Peki taraflı olursa ne olur? Yani Cumhurbaşkanı aynı zamanda bir partinin Genel Başkanı olursa ne olur? Tarafsız olamaz. Ben tarafsız mıyım? Hayır. Neden? Ben bir partinin Genel Başkanıyım. Sayın Binali Yıldırım tarafsız mı? Hayır o da bir başka partinin Genel Başkanı. Sayın Bahçeli o da bir başka partinin Genel Başkanı. Her partinin kendi programı vardır. Ama Cumhurbaşkanı tarafsızdır.
Şimdi yapılan değişiklikle deniyor ki, Başkan aynı zamanda partinin Genel Başkanı da olacak. Şöyle düşünün, Salı konuşmalarını üç aşağı beş yukarı hepiniz biliyorsunuz. Salı konuşmaları olacak Sayın Bahçeli konuşacak, ben konuşacağım, HDP konuşacak, AKP adına da Cumhurbaşkanı konuşacak. Ne diyecek bize? Her Salı gelecek bizleri kötüleyecek değil mi, bizi eleştirecek. Şimdi bu kabul edilir bir tablo mudur? Soru budur. Kabul edilebilir bir tablo mudur? O zaman bir de Sayın Başkan anayasaya göre tarafsızlık yemini edecek. Olmaz. Şimdi bu doğruysa evet oyu verelim. Hayır bu yanlıştır, bu doğru değildir, Cumhurbaşkanının tarafsız olması lazım deniyorsa hayır oyu vereceğiz bu kadar basit. Bunun A’sı, B’si, C’si yok arkadaşlar iki tane seçenek.

BU PARTİ MESELESİ DEĞİL, BU MEMLEKET MESELESİ
Geçiyorum başka bir şeye, bir partinin Genel Başkanı aynı zamanda Başkan, Anayasa Mahkemesinin 15 üyesinden 12’sini tayin etsin mi, etmesin mi? Bir partinin Genel Başkanı hakim tayin edecekse ve bunu olağan karşılıyorsak evet diyeceğiz. Ya olmaz böyle saçma şey siyasi partiler bir partinin Genel Başkanı hakim tayin eder mi? Bu olursa o adalete güven olur mu diyorsanız hayır oyu kullanacaksınız bu kadar basit.
Başka? Bir arkadaşım sordu sanayici, genç bir arkadaşım sordu burada mı bilmiyorum, dedi ki, bu anayasa değişikliğinde hiç mi iyi bir şey yok? Yargı maddesi var. Yargı maddesi diyor ki, yargı bağımsızdır, yanına bir tarafsızdır ifadesi eklenmiş. Bağımsızdır ve tarafsızdır ifadesi eklenmiş. Zaten bağımsızlık tarafsızlığı da kapsar arkadaşlar. Bizim zaten ona itirazımız da olmadı hiçbir zaman. Yargının hem bağımsız olması lazım, hem de tarafsız olması lazım. Ama yargı bağımsızlığı nasıl olur? Siyasi partinin Genel Başkanı hakim tayin ederse yargı bağımsızlığı olmaz. Kendi içinde çelişen maddeler. Hem partinin Genel Başkanı olacaksın, Başkan olacaksın, hem geleceksin TBMM’de ben tarafsız davranacağıma dair namusum ve şerefim üzerine ant içiyorum diye yemin edeceksin. Olmaz arkadaşlar. Şimdi siz buna evet diyorsanız itirazım yok. Zaten evet diyenin de, hayır diyenin de dedim başımın üstünde yeri var. Ben hayır diyene terörist, evet diyene terörist diye bir tanımlama yapmadım, yapmak da istemiyorum zaten doğru da değil. Milli irade böyle olması lazım. Vatandaşın oyuna saygı duyacağız. Bütün mesele nedir? Bütün açıklığıyla doğruların vatandaşa anlatılması lazım. Bu toplantıyı yapmamızın nedeni de o. Bakın hiçbir tarafta siz CHP bayrağı görüyor musunuz? Hayır. Niye yok? Çünkü bu bir partinin sorunu değil arkadaşlar. Bu memleket meselesi. Beni ne kadar ilgilendiriyorsa diğer partilerin üyelerini hatta hiçbir partinin üyesi olmayan sade vatandaşı, sanayiciyi, işçiyi, çiftçiyi, herkesi ilgilendirir.
Bir başka önemli soru değerli arkadaşlarım, Genel Başkan hakim tayin ederse ne olur? Sadece Anayasa Mahkemesi değil, Hakimler Savcılar Kurulunun üyelerini de tayin edecek. 6 üyesini tayin edecek. Ne demektir Hakimler Savcılar Yüksek Kuruluna üye atamak, bir partinin Genel Başkanı? Hakim alımında sınavı o yapacak, hakim tayininde o karar verecek, hakimlere ceza verirken o karar verecek. Başkanın arzu ettiği kararı vermeyeni ertesi gün Şırnak’a sürebilirsiniz, ertesi gün başka bir yere sürebilirsiniz. Hakimin güvencesi önemli değil midir? Hakim vicdanına göre karar vermeyecek mi?

“HAYIR” DİYEN KESİMLERİ DE, “EVET” DİYEN KESİMLERİ DE KUCAKLIYORUZ

Şimdi bir hanım arkadaşımız sordu kuvvetler ayrılığı derseniz vatandaş bundan çok fazla bir şey anlamaz. Ne demek kuvvetler ayrılığı? Biz bunu şöyle anlatıyoruz hanımefendi. Camiye siyaset girmesin, kışlaya siyaset girmesin, adliyeye siyaset girmesin, okula siyaset girmesin. Biz böyle anlatıyoruz. Niye camiye siyaset girmesin? Camiye sadece bir partinin üyeleri gitmiyor ki, her partinin üyesi camiye gider. Oraya siyaseti soktuğunuz zaman toplum ayrışır, bölünür. Adliyeye siyaset niye girmesin? Her görüşten vatandaşın derdi nerede çözülecek? Adliyeye gidecek, başvuracak, orada çözecek. A partisinin üyesine farklı karar, B partisinin üyesine farklı karar olur mu? Olmaz. Kışlaya siyaset girmesin. Hepimizin çocukları askere gitmiyor mu? Sadece A partililerin çocuğu mu askere gidiyor? Yok arkadaşlar. Dolayısıyla oraya da siyaset girmesin. Okula, ilkokul, ortaokul, lise buralara siyaset girmesin. Girdiği andan itibaren toplum ayrışır, bölünür. Hepimiz çocuklarımızın iyi bir eğitim almasını istiyoruz.
Az önce bir arkadaşım sordu teknik eleman bulamıyoruz diye. Doğru. Eğitim sistemi çökmüş vaziyette. PİSA sonuçlarına göre eğer bizim çocuklarımız en altta yer alıyorsa okumayı anlama açısından, bizim çocuklarımız okuduğunu niye anlayamıyor, bizim çocuklarımız zeki, çalışkan ama öyle bir eğitim sistemi veriyoruz ki, çocuğun bütün becerilerini yok ediyoruz.
Değerli arkadaşlarım, CHP tüm hayır diyen kesimleri kucaklamalı. Biz hayır diyen kesimleri de, evet diyen kesimleri de kucaklıyoruz. Bakın açık ve net söylüyorum hayır diyenleri de, evet diyenleri de kucaklıyoruz. Allah aşkına siz kavgadan bıkmadınız mı? Gerilimden bıkmadınız mı? Kavga, gerilim yeter artık, biz de bıktık, biz de istemiyoruz. Ama bizi o alana çekmek istiyorlar, zorla gelin kavga edelim. Kavga yapmak istemiyoruz. Hatta iktidar yetkililerinden bir bakan çıkıyor televizyona diyor ki, “hakaret ediyoruz gene seslerini çıkarmıyorlar.” Yani illa kavga etsinler. Kavgadan bıktı bu millet arkadaşlar. Kavgadan bıktık. Sanayici üretmeli, esnaf çalışmalı, kar etmeli, alın terinin karşılığını almalı, işsizlik önlenmeli, dolar almış başını gidiyor, bunlar çözülmeli. Bunları çözdüler de engel olan mı oldu?
Şunu hiç unutmayın değerli arkadaşlarım, efendim bu evet çıkarsa terör bitecek. Bunu söylüyorlar birinci gerekçe bu. 15 yıldır iktidardalar terörü bitirdiler de kim engel oldu? Ben mi engel oldum, siz mi engel oldunuz, simitçi mi engel oldu, manav mı engel oldu, ev kadını mı engel oldu? Kim engel oldu? Tam tersine şunu söyledik, terörü bitirecekseniz kardeşim neyi istiyorsanız getirin her türlü desteği vereceğiz. Bir değil en az 10 sefer söyledim. Efendim evet çıkarsa ekonomide istikrar olur. Allah aşkına buna inanan bir işadamı var mı? Ben merak ediyorum inanan bir işadamı var mı? 15 yıldır yönetiyorsunuz 15 yıldır. Bakan sizden, Başbakan sizden, Cumhurbaşkanı sizden, Merkez Bankası Başkanı sizden, valiler sizden, kaymakamlar sizden. Kim sizden değil? Bakanlar sizden. Siz istikrarı sağladınız da birisi engel mi oldu? Yok böyle bir şey. Ekonomide istikrar önce toplumsal uzlaşmayla sağlanır arkadaşlar. Eğer bir toplumda kutuplaşma olursa ne ekonomik istikrar, ne sosyal istikrar, ikisi de olmaz. Açık ve net söylüyorum ikisi de olmaz. Toplumsal uzlaşmadan yana mıyız biz? Evet yanayız. Bize geldiler dediler de, şu konuda toplumsal uzlaşma gelin birlikte yapalım dediklerinde biz itiraz mı ettik?
Başka bir şey, ilk kez bir anayasa değişikliği toplumu karpuz gibi ikiye bölüyor. Anayasalar nedir? Anayasalar toplumsal uzlaşma belgeleridir. Eğer anayasayı toplumsal uzlaşma belgesi olmaktan çıkarıp bir bölünme anayasası, toplumu ayrıştırma anayasası haline dönüştürürseniz felaket o zaman başlar arkadaşlar. Çünkü toplumun yarısı diyecek ki, bu anayasa benim anayasam değil.
Bir de rahmetli Ecevit’i düşünün. Bu anayasanın 35 maddesini değiştirdi. Kavga çıktı mı? Hayır. Parlamentodan nasıl çıktı? Oybirliğiyle. Nasıl oldu bu? Uzlaşmayla. Niye peki uzlaşamıyoruz? Rahmetli Ecevit’in yaptığını niye biz yapamıyoruz? Hangi gerekçeyle yapamıyoruz?
TBMM, siz seçiyorsunuz milletvekillerini meclise gönderiyorsunuz. Güzel. Şimdi yeni anayasa değişikliğiyle deniyor ki, Başkana bir yetki veriyoruz. Nedir? İstediği zaman meclisi feshedip yeniden seçime götürür. Niye meclisi fesheder? 80 milyonun seçip parlamentoya gönderdiği milletvekillerinin seçim süresi dahi dolmadan, bir kişiye nasıl yetki vereceğiz kalk meclisi feshet ve ondan sonra git işte yeni seçimler yap diye. Bana bir Allah’ın kulu çıkıp bunun mantığını anlatsın. Şunu söylüyorlar, efendim mevcut anayasada da bu var. Doğru. Ama orada seçimden sonra 45 gün içinde hükümet kurulmazsa Cumhurbaşkanı seçime götürür. Bir gerekçesi var. 45 gün memleket hükümetsiz kalmasın. Yeni anayasa değişikliğinde bu yok. İstediği zaman feshedebilir. Bir sabah kalktı feshetti. Buna bu doğrudur diyenler evet oyunu kullansın. Bu yanlıştır böyle bir şey olmaz diyenler de hayır oyunu kullanacak. Bu kadar basit. Yani öyle anlaşılmaz maddeler değil. Hepsi gayet rahat, gayet güzel anlaşılacak maddeler.

BU DEĞİŞİKLİK GEÇERSE, EN AZ 2 BİN 20 KANUN DEĞİŞECEK
Bir başka değişiklik daha değerli arkadaşlarım, Cumhurbaşkanının kaç yardımcısı olacak? Bilen var mı? Yok. Çünkü sayı yok. Takdir tamamen Başkana ait. İster 50 tane, ister 100 tane, ister 500 tane yapabilir. İsterse bütün kendi partisinin İl Başkanlarının tamamını Başkan Yardımcısı olarak atayabilir. Buna siz evet diyorsanız, bu yetkiyi veriyorsanız ayrı, ya böyle bir şey olmaz, Afganistan’da bile Cumhurbaşkanının Yardımcısı iki tanedir ve onlar da seçimle geliyor derseniz, buna hayır diyeceksiniz bu kadar basit.
Başka, kaç Bakan olacak yeni modelde? Kimse bilmiyor. İster 100, ister 50, isterse hiç bakan yapmayabilir. Başbakanlığı kaldıracak. Niye kaldırıyorsunuz Başbakanlığı? Siz bunlara ya bunlar çok normal, bunlar olursa memlekete istikrar gelir, tamam bir kişi karar verecek her şeyi o belirleyecek diyorsanız evet diyeceksiniz. Böyle saçma bir şey olmaz diyorsanız hayır diyeceksiniz bu kadar basit. Evet ve hayır bu kadar siyahla beyaz kadar açık ve net arkadaşlar.
Başka bir konu yine anayasa değişikliğinden. Bu çıkarsa, kabul görürse kaç kanun değişecek bilen var mı? En az 2 bin 20 kanun. Siz kanunları takip etmekten zaman bulamayacaksınız işinizi yapmaya. Kim çıkaracak bunları? Bir kişi. Sayın Başkan kanun çıkarma yetkisine sahip olacak kararnameyle. Siz resmi gazeteleri günün 24 saatinde izleyeceksiniz acaba ne oldu, ne bitti diye. Ha siz buna doğru diyorsanız evet oyu kullanacaksınız. Böyle bir şey olmaz, meclisin kanun çıkarma yetkisi bir kişiye verilmez diyorsanız hayır oyu vereceksiniz, bu kadar basit. Öyle uzun uzun düşünmenin hiçbir mantığı da yok. Gayet açık, gayet net ortaya koyuyoruz budur.
Parlamento; kanun yapma tekeli bütün dünyada parlamentolara aittir, meclise aittir. Neden? Çünkü mecliste bütün partiler oradadır ve dolayısıyla uzlaşma olur, bir kanun çıkarken uzlaşma olur. Birisi komisyonlarda der ki bu yanlıştır, komisyonlarda eksik olur tamamlanır. Sadece onlar değil sivil toplum örgütleri, barolar çağrılır, esnaf odaları çağrılır, kendileriyle ilgiliyse onlardan görüş alınır ve kanun oluşturulur.
Şimdi Türkiye’nin işleyişi ve idari yapısıyla ilgili bütün kararnameleri Başkan çıkaracak. İşleyişi, bakın işleyişi ve idari yapısıyla ilgili. Örnek, kim müsteşar olacak devlette ve bu müsteşarın nitelikleri ne olacak? Bir kişi belirliyor, Başkan. Genel Müdür kim olacak, nitelikleri ne olacak? Bir kişi belirliyor, Başkan. Büyükelçi kim olacak, nitelikleri ne olacak? Bir kişi belirleyecek, Başkan. Şimdi kim belirliyor? Şimdi TBMM belirliyor ve yürütme organı o kanuna uygun olarak müsteşar atamak zorundadır. Üniversiteyi bitirecek, devlette uzun yıllar çalışacak, sicili temiz olacak ve ondan sonra devlete müsteşar olarak atayacaksınız. Neden? Devlet liyakat sistemi üstünde yükseldiği için.
Şimdi bu kalkıyor, Başkan belirleyecek. İsterse ilkokul mezunu birisini getirip atayabilecek. Tıpkı Başkan Yardımcısı gibi, dayısının oğlunu Başkan Yardımcısı atayabilir, yeğenini Başkan Yardımcısı olarak atayabilir. Eğitimi de önemli değil. Bütün şartları o belirleyecek. Şimdi siz buna evet diyorsanız zaten evet oyu kullanacaksınız. Hayır böyle saçma bir şey olmaz diyorsanız hayır oyu kullanacaksınız bu kadar basit.
Bir arkadaşım torba kanundan söz etti. Evet bir maddeyle anayasanın 30’a yakın maddesi değişiyor. Anayasaya aykırı mı? Evet aykırı. Niye götürmedik Anayasa Mahkemesine? Türkiye’nin kaderini belirleyecek olan makam, organ, mahkeme değil milletin kendisidir dedik. Milletin kendisine götüreceğiz, milletin kendisi kendi kaderini kendisi belirlesin.

BİR KİŞİYİ İKNA EDEN, DEVLETİ EN GEÇ 24 SAAT İÇİNDE ELE GEÇİREBİLİR
Hukuk fakültesinden bir arkadaşım sordu 4.madde kalkabilir mi? Kalkmaz. 4.madde kalkarsa ilk 3 maddenin bir anlamı kalmamış oluyor. Ama ilk 3 madde bu değişiklikle zaten fiilen büyük ölçüde değişmiş oluyor. Çünkü demokrasi askıya alınmış olacak büyük ölçüde. Eğer bir kişi hem hakim olacak, hakim tayin edecek, hem savcı olacak, hem Başkan olacak, hem devleti yönetecek, hem de meclisin yerine geçecekse, o zaman ilk 3 maddenin, yani demokrasinin bir anlamı kalmamış oluyor, demokrasi askıya alınmış oluyor. Önümüzdeki tablo budur. Bu tablo üzerinde hepimizin düşünmesi lazım, ona göre karar vermemiz lazım.
Suriye politikası, 2 yıldır fiili tam Başkanlık sistemi yaşıyoruz değil mi? 2 yılda ne oldu? İstikrar oldu mu, ekonomide büyüme oldu mu, işsizlik azaldı mı? Son 2 yıl fiili Başkanlık sistemi. Normalde dış politikada kimin konuşması lazım? Dışişleri Bakanının konuşması lazım, Başbakanın konuşması lazım. Normalde bizim geleneğimizde, bizim töremizde Cumhurbaşkanları çok az konuşur. Az konuşur, yerinde ve zamanında konuşur ve konuştuğu zaman da bütün millet onu dinler bakalım ne söylüyor Sayın Cumhurbaşkanı diye. Siz günün 24 saati konuşursanız olmaz, o ağırlığı kaybedersiniz. Sorun mu bu? Elbette sorun. Şimdi bu normal bir iç çatışmanın bu anayasayla zemini hazırlanıyor, normal bir zemin hazırlanıyor, anormal bir zemin hazırlanmış oluyor. Sorunumuz da bu değerli arkadaşlar.
Merkez Bankasının politikası, parlamenter sistem içinde büyüme. Bütün bunların hepsi var arkadaşlar. TBMM bakın bizim tarihimizde çok önemlidir. TBMM Milli Kurtuluş Savaşını yöneten bir meclistir. O nedenle unvanı Gazi Meclistir. Dünyada milli kurtuluş savaşını yöneten başka bir meclis yoktur. Erzurum Kongresine bakın bir adam mı karar verdi? Hayır kongre var. Sivas Kongresine bakın bir adam mı karar verdi? Hayır orada kongre var. Oturulup düşünülüyor, tartışılıyor ve karar öyle veriliyor. Şimdi biz bütün yetkiyi bir kişiye veriyoruz. Tehlikeli nedir biliyor musunuz değerli arkadaşlar. Tehlike şudur, bir kişiyi herhangi bir organ ikna ettiği zaman devleti ele geçiriyor en geç 24 saat içinde. Neden? Bir resmi gazetede yayınlanacak bir kararnameyle devletin bütün müsteşarlarını, bütün genel müdürlerini, bütün valilerini, bütün komutanlarını bir kararnameyle değiştirebilirsiniz ve devleti ele geçirebilirsiniz. Öyle 30 yıl, 40 yıl uğraşalım da devleti ele geçirelim yok. Bir kararnameyle hepsini ele geçirebilirsiniz. Kimin işine gelir bu? Türkiye’nin ne kadar açık bir tehlikeyle karşı karşıya kaldığını bilmeniz lazım. İş dünyasından geliyorsunuz, bu sorumluluk sadece benim değil, sizin de sorumluluğunuz. Sizin şu anda can ve mal güvenliğiniz var mı Allah aşkına? Sizin bir kararnamelik işiniz var. Bir kararnameyle sizin malvarlığınıza el konabilir, banka hesaplarına el konabilir, içeri atılabilirsiniz bir kararnameyle. Bu olağanüstü hal döneminde oluyor şimdi bu sürekli hale getirilecek. Başkanın bir kararnamesiyle her şey hallolacak. Olmaz, doğru değil. Ha efendim bu olsun diyorsanız evet oyu kullanacaksınız. Ya böyle bir şey olmaz haksızlık olur diyorsanız hayır oyu kullanacaksınız. Tercih yine size ait.

BU ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ TOPLUMU AYRIŞTIRIYOR, BÖLÜYOR
Değerli arkadaşlarım, oy kullanmayan vatandaşlar, sandığa gitmeyen vatandaşlar, söylüyorum tercihi ne olursa olsun her vatandaşın sandığa gitmesi lazım. Bu işin vebali büyüktür bakın altını çiziyorum. Bir arkadaşımız bu deyimi kullandı. Bu işin vebali büyüktür. Ya çocuklarımıza güzel bir Türkiye bırakacağız, ya çocuklarımıza demokrasisi olmayan bir Türkiye bırakacağız. Ya hep birlikte, hiçbir ayrım yapmadan, bütün vatandaşlar barış içinde yaşayacağız, ya da bu toplum ikiye, üçe bölünmüş olacak. Benim sorumluluğum var, ama benim sorumluluğum kadar sizin de sorumluluğunuz var. Sandığa gideceksiniz. Ben size anlatıyorum siz de anlatacaksınız, siz de söyleyeceksiniz. Bu gidişin gidiş olmadığını sizin anlatmanız lazım, siz de söyleyeceksiniz. Ülke sadece benim ülkem değil ki, memleket sadece benim memleketim değil ki, hepimizin memleketi. Sorun bir siyasi parti sorunu değil ki, sorun memleket sorunu çözeceksek beraber çözeceğiz. Bu işin sağı solu da yok, ortası da yok bu işin. Bu iş demokrasiden yana mısın, otoriter tek adamdan yana mısın? Olay budur arkadaşlar. Demokrasiden yanaysan hayır, otoriter tek adamdan yanayım diyorsan evet oyunu kullanacaksın bu kadar basit. Hepimizin bunun üzerinde düşünmesi lazım.
Siyasetin üslubu bize ters geliyor diyor iş dünyasından değerli arkadaşlar. Doğru. Bakın, bu süreçte biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bir seçim olmadığı için, bir iktidar değişimi olmadığı için olabildiğince kucaklayıcı bir üslup kullandık. Hiçbir zaman bunu bir siyasi parti propagandası haline dönüştürmedik. Olabildiğince gerçekleri anlatmaya çalıştık. Önümüzde kısıtlar var ben biliyorum, engeller var onu da biliyorum. Televizyonlara yeteri kadar çıkarmıyorlar onu da çok iyi biliyoruz. Gazeteler sabah, öğle, akşam bizim aleyhimize dünya kadar yazı yazıyorlar onu da biz gayet iyi biliyoruz. Hiçbirisi umurumuzda değil. Ben ve arkadaşlarım hiçbir siyasi parti, hiçbir siyasi çıkar gözetmeden bu ülkenin geleceği için çalışmak zorundayız ve çalışıyoruz. Ben ve arkadaşlarım biz çalışırken sadece CHP’liler değil, AKP’lilere de, MHP’lilere de, Saadet Partililere de, BBP taraftarı olanlara da, hiçbir parti üyesi olmayan vatandaşlara da hizmet ediyoruz. Onların geleceği için, onların çocukları için mücadele ediyoruz. Çünkü biz kendi ülkemizde hep birlikte barış içinde yaşamak istiyoruz. Bizim huzura ihtiyacımız var, birlikte. Onun siyasi görüşü farklı olabilir benim de farklı olabilir. Siyasi görüşlerin farklı olması bizim düşman olmamızı gerektirmez ki. Bir arada pekala oturup konuşabiliriz. O bana bir şey söyler, ben de ona söylerim. O beni ikna eder, ben onu ikna ederim veya ikna olmayız yolumuza devam ederiz. Ama sonuçta biz bu ülkede beraber yaşamak istiyoruz, birlikte yaşamak istiyoruz. Bayrağımızın altında, güzel vatanımızda birlikte yaşamak istiyoruz. Bu anayasa değişikliği toplumu ayrıştırıyor, toplumu bölüyor. Çok daha ciddi sorunlar yaratacak. Bunların bilinmesi lazım.

TBMM İKİNCİ SINIF BİR KONUMA DÜŞÜRÜLÜYOR
Değerli arkadaşlarım, bir arkadaşımız Başkanlık sistemi demokratik ülkelerde de var diye bir cümle kullandı. Dünyanın en gelişmiş ülkelerine baktık, Başkanlık sistemi sadece Amerika’da var. Ama bu Başkanlık sistemi değil. Orada Başkan büyükelçi bile tayin edemez. Büyükelçiyi başka organ, halkın seçtiği organ atar. Otururlar çalışırlar, bakarlar, sorgularlar ondan sonra büyükelçiyi atarlar. Başkan o sistemin en zayıf halkasıdır. Hiçbir hakim Başkan bir yere geldiğinde ayağa bile kalkmaz. Ciddi bir güçler ayrılığı ilkesi vardır. Hakim kendi görevini yapar, siyasetçi kendi görevini yapar, ülkeyi yönetenler ayrı, senato, meclis kendi ayrı görevini yapar. Herkes kendi görevini yapar. Herkes birbirini denetler.
Denetler deyince şu örneği vereyim. Bu anayasa değişikliği geçerse kurulacak hükümet meclise gelip güvenoyu istemeyecek. Kaldırıyoruz onu. Niye kaldırıyoruz? Yani bir Başkan ya da bir Başkan parlamentoya mı güvenmiyor? Milli irade orada tecelli ediyor. Bütün partilerin temsilcileri var orada, niye güvenoyu istemiyor? Gerek görmüyor. Niye gerek görmüyor? Çünkü yapılan değişiklikle Türkiye Büyük Millet Meclisi ikinci sınıf bir konuma düşürülmüş oluyor. Ve milletvekillerinin ağızına da bir parmak bal çalınıyor “Evet” oyu kullansınlar diye. Sayı 550’den 600’e çıkarılıyor. Niye 600’e çıkıyor, niye? Bir arkadaşımız diyor sanayici paraya ihtiyacı var, arsa alacağız, para istiyorlar şunu yapacağız para istiyorlar diye. Şimdi bir de üstüne 50 milletvekili için de para vereceğiz. Niye? Yani 550 milletvekili bizim neyimize yetmiyor? Emin olun 550’de fazla bana sorarsanız. Normali 450’dir. 600’e çıkarıyorlar.

KENDİ ÇOCUKLARINA İKBAL HAZIRLIYORLAR

Gençlerin oyunu almak için bir tuzak daha kurmuşlar. Nedir o? 18 yaşında milletvekili olacak. Bana şu salonda 18 yaşında çocuğu milletvekili olacak bir vatandaş var mı elini bir kaldırsın Allah aşkına ben bir göreyim. Kimin çocuğu 18 yaşında milletvekili olacak? Kendi çocuklarına ikbal hazırlıyorlar. Üstelik bakın, kendi çocukları bu Ankara’daki beylerin çocukları 18 yaşında milletvekili olacak, 2 yıl sonra ayda en az 10 bin liralık bir emekli ikramiyesi hakkını kazanmış olacak. Emekli aylığı affedersiniz. Emekli aylığı hakkını kazanmış olacak. Ve ömür boyu da askerlikten muaf olacak. Siz buna evet diyorsanız “Evet” diyeceksiniz. Ya bu yanlıştır böyle bir şey olur mu diyorsanız “Hayır” oyu kullanacaksınız bu kadar basit.

“HAYIR” BU MEMLEKET İÇİN HAYIRLI OLACAK

Değerli arkadaşlarım, şimdi özetin özetine gelirsek ne olur? O soru da soruldu. “Evet” olursa ne olur, “Hayır” olursa ne olur? Bakın ona da bütün samimiyetimle cevap vereyim. Vatandaş, bir kişi olarak cevap vereyim. “Hayır” oyu çıkarsa Sayın Cumhurbaşkanı zaten yerinde duruyor. Süresi doluncaya kadar Cumhurbaşkanlığı görevini yapacak. Sayın Başbakan yerinde duruyor. Süresi doluncaya kadar zaten Başbakanlığı yapacak yeni seçimlere kadar, eğer bir saray darbesiyle karşılaşmazsa. Bakanlar yerinde duruyor. Bakanlar görevlerini yapıyorlar. Parlamento yerinde duruyor yasalar gelir oturulur, tartışılır konuşulur ve ondan sonra kabul edilir resmi gazetede yayınlanır. Bir sorun yok. Düzen normal devam ediyor. Bu arada parlamenter sistemin eksiklikleri var mı? Var tabi. Giderilmeli mi? Evet giderilmeli. Biz bununla ilgili de 5 tane kanun teklifi verdik, parlamenter sistemin hem milli iradenin tam tecelli etmesi için mecliste, hem de parlamenter sistemin güçlenmesi için.
Bir; dedik ki, siyasi ahlak kanunu çıkarın. İhale takipçisinin milletvekili olmaya hakkı var mı Allah aşkına? Yolsuzluk yapanın milletvekili olmaya hakkı var mı? Siyasi ahlak kanunu çıkaralım bunlar meclise gelmesinler.
İki; yüzde 10 seçim barajı. Niye var yüzde 10 seçim barajı? Yüzde 1 oy alan partinin Genel Başkanı da meclise gelsin. Yani bir partinin Genel Başkanı meclise geldiğinde mecliste bir şey mi olacak? Hayır, meclis daha da güçlenecek. Milli irade daha fazla tecelli edecek. Saadet Partisinin de, Büyük Birlik Partisinin de, Vatan partisinin de kimler varsa, ÖDP’nin de eğer yüzde 1 oy alıyorlarsa Genel Başkanları gelsin. Sokakta konuşacağına gelsin meclisin kürsüsünde kendi düşüncelerini açıklasın. Demokratik mi? Demokratik. Peki, yüzde 10 seçim barajını kim getirdi? 12 Eylül darbecileri getirdi. Ne diyorlar? Darbeye karşıyız. Kardeşim darbeye karşıysan darbecilerin getirdiği kanunu değiştirelim. Darbe hukukunu değiştirelim. Demokrasiyi getirelim bu ülkeye onlar da gelsinler konuşsunlar. Toplumsal uzlaşma öyle sağlanır. Bir araya gelerek, konuşarak sağlanır. Biz bunu yapalım. Siyasi partilerin kanunu değiştirelim. Siyasi partilerin finansmanını değiştirelim. 5 tane teklifimizi verdik. Buyurun parlamenter demokratik sistemi güçlendirelim. Daha güçlü bir meclis olsun. Yapalım biz bunu. Daha iyi çalışır, şartlar daha iyi oluşur. Bunları sağlayalım dedik. Bunlar olur mu? Olmaması için hiçbir neden yok. Yeter ki, sizler kararınızı verin.
“Hayır” bu memleket için hayırlı olacak. Bildiğimiz bir yol, 141 yıldır parlamento sistemimiz var. Şimdi biz bunu bir seferde alıp bir tarafa koyuyoruz. Hiçbir yerde, dünyanın bakın altını çiziyorum, dünyanın hiçbir ülkesinde uygulanmayan bir modeli getiriyoruz. Bana çıkıp birisi desin ki şunun için getirdik.

SONU BELLİ OLMAYAN BİR YOLA ÇIKILMAZ
Şimdi “Evet”i, “Hayır”ı, “Evet”i de dinliyorum, biraz sonra diyorum ki ya bunlar doğru söylüyor. “Hayır”ı dinliyorum, ya bunlar doğruyu söylüyor. Hangisi doğruyu söylüyor? Ben bunu bildiğim için siyasi parti liderlerine bir çağrı yaptım. Ya beraber televizyona çıkalım. Sizin arzu ettiğiniz kanal mesela TRT’ye çıkalım. TRT’de ben orayı Sayın Binali Yıldırım olsun, Sayın Devlet Bahçeli olsun, arzu ederlerse başkaları da olsun çıkalım televizyona o da anlatır ben de anlatırım. Vatandaş evinde dinler, fabrikasında dinler, iş yerinde dinler, esnafsa dinler. Ya bunlardan hangisi doğruyu söylüyor, ben bir dinleyeyim der. Ben bu teklifi yapıyorum, söylüyorum kendilerine. Buyurun gelin, beraber gidelim oturalım konuşalım. Belki olur ya ben yanlış söylüyorum. Yanlış söylüyorsam dersiniz ki, açarsınız anayasa kitapçığını Sayın Kılıçdaroğlu siz böyle diyorsunuz ama bak burada bu yazıyor. Ben de diyeyim ki ya evet burada ben yanlış düşünmüşüm özür dilerim. Ama ben de ona söyleyeyim ki, bak şunu şunu yapıyorsun bunlar yanlıştır o da bana cevabını versin. Hatta şu teklifi bile yaptım. Sizler eğer 1 saat konuşulacaksa bunun 45 dakikasını siz kullanın, son 15 dakikayı ben kullanayım. Ben buna da razıyım. Yani bütün mesele şu; vatandaş doğruyu öğrensin. Neye oy verdiğini bilsin vatandaş. Ayrı tellerden çalmayalım. Birbirimizi karalamayalım. Niye karalıyoruz birbirimizi? Oturalım insan gibi, medeni insan gibi oturalım bunu televizyonda konuşalım. Ya Amerika’da oluyor bu, Japonya’da oluyor, Fransa’da oluyor, İngiltere’de oluyor, Hollanda’da oluyor, Türkiye’ye gelince olmuyor. Niye olmuyor? Daha önce bizde de olurdu. Siyasi parti liderleri çıkıyordu televizyonlara, gazeteciler soru soruyordu, onlar da cevaplarını veriyorlardı. Vatandaş da dinleyip ona göre kanaatini oluşturuyordu, bunlar da olmuyor.
“Evet” çıkarsa ne olur? Onu da söylediniz. Bunu düşünmek aslında istemiyorum. Ben bu milletin sağduyusuna güveniyorum. Dipsiz bir kuyuya, sonu belli olmayan bir yola çıkılmaz arkadaşlar. Annelere söyledim freni olmayan bir otobüse çocuğunuzu bindirir misiniz? “Hayır” dediler. Nereye gittiği belli olmayan bir trene çocuklarınızı bindirir misiniz? Hayır dediler. Freni olmayan bir sistem, denetimi olmayan bir sistem, şu örneği verdim apartman yönetimi örneğini verdim. Bir apartman yönetimi, apartmanda yönetim kurulu seçeriz. Bir de denetim kurulu vardır aidatlar doğru yere harcanmış mı, harcanmamış mı onu denetleyecek. Apartman da biz bunu yapıyoruz, 80 milyonluk Türkiye’de biz bunu kaldırıyoruz. Denetim olmayacak. Niye olmuyor? Bütçe hakkı bile parlamentonun elinden alınıyor. Diyelim parlamento bütçeyi reddetti, ama Başkan para harcamaya devam ediyor. Bir de Amerika’yı düşünün bütçe reddedildi 5 kuruş bile harcayamadılar. Nasıl oluyor bu? 80 milyon vergi ödeyecek, ama verginin nerelere harcandığını kimse sormayacak. Bu doğru değil. İş dünyasının öncelikle bu konu da düşünmesi lazım, vergiyi ağırlıklı olarak iş dünyası ödüyor. Sendikaların düşünmesi lazım, orada çalışan işçiler ödüyor.

TÜRKİYE’NİN BOZULAN BİR İMAJI VAR

Ekonomide istikrar olur mu? Ekonomi de istikrarın yolu toplumsal istikrardan geçer değerli arkadaşalar, dış politikadan geçer. Dış politika da hamaset nutukları olmaz. Dış politikanın ayrı bir dili vardır, ekonominin ayrı bir dili vardır, doktorların ayrı bir dili vardır. İş dünyasının ayrı bir dili vardır. Diplomasinin de ayrı bir dili vardır. Dış politika milli olmak zorundadır. İktidarıyla, muhalefetiyle milli olmak zorundadır. Oradan da çıkardık biz Türkiye’yi.
Suriyelilere değindi arkadaşlarım kimlik veriliyor diye. Açıkladılar Suriyelileri vatandaşlığa alacağız. Ne için? Buyurun gelin onun içinde referandum yapalım. Madem millete güveniyoruz, madem milletin sağduyusuna güveniyoruz Suriyeliler vatandaşlığa alınsın mı, alınmasın mı bir soru soralım vatandaşın görüşünü alalım. Yanaşmıyorlar buna. Niye yanaşmıyorlar? İşine gelmediği için. Suriye politikamız yanlış, Irak politikamız yanlış, Avrupa Birliği politikamız yanlış. Yanlışlıklar üst üste devam edip gidiyor. Yabancı sermaye Türkiye’ye gelmiyor, turist Türkiye’ye gelmiyor. Türkiye’nin olağanüstü bozulan bir imajı var.
Bakın değerli arkadaşlarım, ben uzlaşmayı o kadar içselleştirmiş bir kişiyim ki ve partimiz de aynı şekilde. Biz hapiste 150’yi aşkın gazetecinin olmasını istemiyoruz. Bu 150 dediğim gazetecinin belki de 140’ı hayatı boyunca CHP lehine bir cümle dahi kurmuş değiller. Ama ben onların hapiste olmasını istemem. Bu benim vicdanımı kanatıyor. Onların dışarıda olması lazım, yazı yazmaları lazım, illa bizi övecekleri değil. Onlar bir kamu görevlisi gibi toplumu incelerler, topluma bilgi verirler, siyaset kurumunu eleştirirler, didik didik ederler. Biz şimdi bunların önüne duvar örüyoruz, onlar hapiste kalsınlar diye. 1 milyonu aşkın mağdur aile var. Üniversite hocaları atıldı. Yazık günah değil mi bu memlekete? Nasıl uzlaşmayı sağlayacağız?
Şunu söyledim son sözlerim, şunu söyledim; sandığa giderken bütün vatandaşlarımın düşünmesini isterim. Düşünerek sandığa gitsin, düşünerek. Ne getiriyor, ne götürüyor, kendisini düşünsün, ailesini düşünsün, iş yerini düşünsün, bayrağını düşünsün, vatanını düşünsün ve sandığa öyle gitsin. Bu bir siyasi parti tercihi değildir. Bu hepimizin ortak sorumluluğunda olan bir şeydir.

İSRAİL’DEKİ SİYASETÇİLERİ SAĞDUYUYA DAVET EDİYORUM
Bugün Cuma günü, arkadaşımız da buna değindi, Sayın Budak. Bir konuya daha değinmek isterim değerli arkadaşlar. Sevgili Peygamberimiz bazı kaynaklara göre Hicret’in birinci, kimi kaynaklara göre de Hicret’in ikinci gününde Bilal-i Habeşi’yi çağırır, ona ezanı nasıl okuyacağını öğretir ve ezanı okutur. Dolayısıyla ezan İslam dünyası için çok önemlidir. Biz ve bütün dünyada günün 24 saatinde ezan okunur. Çünkü burada akşamken bir başka ülkede sabahtır. O nedenle Mehmet Akif, bugünün diline çevirdim şöyle diyor; “Güneşin doğuş vaktindeki farklılıklar nedeniyle dünya üzerinde ezansız zaman yoktur” der, bu kadar önemli. Bizim açımızdan, İslam dünyası açısından bu kadar önemli. Ama İsrail Parlamentosu bir karar aldı. Belli saatlerde ezanın okunmasını yasakladı. Biz bekliyoruz, buna daha ciddi bir tepki gösterilmesi lazım, ezan yasaklanamaz değerli arkadaşlarım yasaklanamaz, asla doğru değil!
Şimdi eğer bu tasarı kabul edildi fakat yasallaşması için ayrıca tekrar oya sunulacak tekrar görüşülecek. Buradan İsrail’in bütün siyasetçilerine sesleniyorum; biz Türkiye olarak bütün inançlara saygılıyız. Bizim ülkemizde kilise de var, havra da var, cami de var, cem evi de var. Biz kendi ülkemizde bütün inançlara saygı gösteriyoruz ve bütün inançlar, inanç sahibi vatandaşlarım özgürce ibadetlerini yerine getiriyorlar. Eğer İsrail’de ezanı belli saatlerde okumayı yasaklarsanız, sizin inançlara saygı gösterdiğiniz konusunda ciddi endişeler Türk toplumunda oluşur. Bu tür bir endişeye yol açmamak lazım ve onları sağduyuya davet ediyoruz.
Hepinize yürekten teşekkür ediyorum değerli arkadaşlarım.
Kaynak: chp.org.tr

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.