CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI VE PARTİ SÖZCÜSÜ BÜLENT TEZCAN’IN BASIN AÇIKLAMASI (06 ARALIK 2017)

CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI VE PARTİ SÖZCÜSÜ BÜLENT TEZCAN’IN BASIN AÇIKLAMASI (06 ARALIK 2017)

CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI VE PARTİ SÖZCÜSÜ BÜLENT TEZCAN’IN BASIN AÇIKLAMASI (06 ARALIK 2017)CHP Gen..

CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI VE PARTİ SÖZCÜSÜ BÜLENT TEZCAN’IN BASIN AÇIKLAMASI (06 ARALIK 2017)

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Bülent Tezcan genel merkezde düzenlediği basın toplantısında şu değerlendirmelerde bulundu:



Değerli basın mensupları, yine yoğun bir hafta yaşıyoruz. Türkiye ve dünya gündemi çok hareketli. Geçen haftadan bu haftaya sarkan ve aynı şekilde devam eden bir önemli mesele Türkiye gündeminde. Rıza Sarraf’la ilgili açılan casusluk soruşturması. Biliyorsunuz Rıza Sarraf hakkında casusluk suçundan bir soruşturma başlatıldı, devletin gizli kalması gereken belgelerini casusluk amacıyla temin edip servis etmek, yabancı devletler lehine kullanmaktan hakkında soruşturma açıldı ve malvarlıklarına el konuldu, tedbir kondu malvarlıkları üzerine.

Şimdi Rıza Sarraf’la ilgili malvarlığı önlemi doğru ve gecikmiş bir önlemdir. Daha önceden alınmalıydı. Aslında Rıza Sarraf’la ilgili çok önceden yapılması gereken birçok şey yapılmamış, yapılmaması gereken ne varsa da yapılmıştı. Bugün Türkiye’nin geldiği tablo budur.

Şimdi burada izaha muhtaç bir soru vardır. Nedir o izaha muhtaç soru. Rıza Sarraf casus mu? Casus. Soruşturma öyle diyor casusluktan. Peki bu casusun hamisi kim, bu casusun koruyucusu kim? Bugüne kadar bu casusa kim hamilik etmiş, koruyuculuk etmiş, devletin imkanlarını açmış, kucak açmış? Casusluk yapabilmesi için o bilgileri toplayabilme konusunda imkan, yetkiyi tanıyan kim? Devletin sırlarını ele geçirmiş diyor casus ve servis etmiş. Bu casusa o devletin sırlarını veren kim? Aslında bu sorunun cevabını biz çok iyi biliyoruz. Aslında milletimizde biliyor, kamuoyu da biliyor ama başka bir şey var. Bu sorunun cevabını bize devletin en prestijli istihbarat biriminin bir raporu veriyor. Milli İstihbarat Teşkilatının 18 Nisan 2013 tarihli raporu. Bu rapor gizli ibareli, kişiye özel ve Sayın Başbakana hitaben verilmiş. 2013 yılında, 18 Nisan 2013 yani 17 – 25 Aralık soruşturmalarından yaklaşık 8 – 9 ay önce verilmiş bir rapor var. Bu raporda MİT diyor ki, Milli İstihbarat Teşkilatı diyor ki Başbakana, doğrudan Başbakana verilmiş yani hükümete şuraya, buraya değil doğrudan Başbakana verilmiş bir rapor. Burada Rıza Sarraf diyor karışık işler yapıyor diyor. Bu Rıza Sarraf’ın bazı hükümet üyeleriyle yaptığı karışık işler var diyor. Mesela İçişleri Bakanı Muammer Güler’le yaptığı karışık işler var diyor. Mesela Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’la yaptığı karışık işler var. Bu işlerle ilgili raporlar düzenleniyor, bunlar uluslararası alanda Türkiye’yi zora sokacak bazı ilişkilerin içerisinde. Rüşvet çarkları var işin içinde dönen diyor. Ve ciddi biçimde ortaya çıktığında hükümeti zora sokacak, hükümete zarar verecek, ülkeye zarar verecek ilişkileri var bunun diyor. Kim söylüyor? Milli İstihbarat Teşkilatı. Ne zaman? 2013 yılında. 17 – 25 Aralık’tan 9 ay önce ve doğrudan Başbakana söylüyor.

Değerli arkadaşlar, dönemin Başbakanını biliyoruz Sayın Recep Tayyip Erdoğan, şimdi Cumhurbaşkanlığı makamını işgal ediyor, AK Parti Genel Başkanı. Yine bu raporla ilgili dönüp baktığımız zaman ne yapılmış? Şimdi her ciddi hükümet, karışık işlerin parçası olmayan hükümet, duruşundan emin olan hükümet böyle bir raporu aldığında derhal gereğini yapar. O bakanlarla ilgili gereğini yapar, o kişiyle ilgili gereğini yapar. Böyle bir ciddi istihbarat raporunun arkasına düşer ve gereğini yapar. Peki, bizde ne olmuş? Bizde bildik bir başka şey olmuş, bu dosya sümenaltı edilmiş. MİT’in bu raporu sümenaltı edilmiş. Şimdi kim sümenaltı etmiş? Rapor kime verildiyse o sümenaltı etmiş. Kime verilmiş? Başbakana verilmiş. Kim korumuş Rıza Sarraf’ı? Dönemin Başbakanı ve hükümeti korumuş. Bu rapora rağmen Rıza Sarraf’la ilgili bir işlem yapmadıkları gibi bundan sonra ortaya çıkan yolsuzluk soruşturmalarında soruşturmayı kapattılar bir. İkincisi, arkasından rüşveti akladılar, rüşvet aldığı iddia edilen 4 tane bakanı parmak hesabıyla parlamentoda kurtardılar. Ondan sonra rüşveti aklayıp Rıza’yı pakladılar. Yani bugün casus dedikleri kişiyi paklayan, aklayan, koruyan Sayın Erdoğan’ın Başbakan olduğu hükümet. Bu siyasi irade, bu güç, devleti yöneten hükümet. şimdi casusu korudukları gibi birde ödül verdiler. Ondan sonra bu soruşturmaları akladıktan sonra birde ödül verdiler milli kahraman gibi. Bir şeyi merak ediyoruz, bu Amerika olayından sonra Rıza Sarraf’la ilgili hemen herkes konuştu hükümet çevrelerinden. Ajan dediler, hain dediler, hatta Anayasa Komisyonu Başkanları dedi ki, onu kim çıkardıysa dışarı, yurtdışına kim kaçırdıysa onlarında takip edilmesi lazım dedi. Kimin kaçırdığını aramaya gerek yok işte raporu kim sümenaltı ettiyse dönün bakın bu tabloya.

Şimdi herkes konuştu ama çok ilginçtir AK Parti Genel Başkanı Sayın Erdoğan’ın Rıza Sarraf’la ilgili olumsuz net bir cümlesini şuana kadar duymadık. Merak ediyorum ne düşünüyor? Net olumsuz bir ifade herkese her şeyi söyledi ama Rıza Sarraf’la ilgili henüz daha net olumsuz bir ifadesini şuana kadar duymuş değiliz.

Değerli arkadaşlar, bunlar sümenaltı ustaları. Bunlar dosyaları sümenaltı yapma ustaları. Rıza Sarraf’la ilgili dosyayı sümenaltı ettiler. Daha önce de FETÖ’yle ilgili bir MGK raporu vardı hatırlarsanız Milli Güvenlik Kurulu raporu. FETÖ’nün nasıl bir örgüt olduğu, devlete nasıl yuvalandığını anlatan. E onu da sümenaltı ettiler, FETÖ’ye de casus diyorlar. Doğru öyle. Rıza Sarraf’a da casus diyorlar. O zaman ne kadar casus varsa bu casusların dosyalarını siz sümenaltı ettiniz ben etmedim. Kim sümenaltı etti bu dosyaları? Bu hükümet sümenaltı etti. FETÖ’nünkini de sümenaltı ettiniz, Rıza Sarraf’ın dosyasını da sümenaltı ettiniz. MİT’in bu raporunun zamanında niye işlemini yapmadınız? Şimdi kalkıp bu casustu diye bağırarak olmuyor. Niye bunun zamanında işlemini yapmadınız? Bununla ilgili yapmanız gereken işlemi niye yapmadınız, niye sümenaltı ettiniz bu dosyayı?

Değerli arkadaşlar, bir şey ortaya çıkmıştır. Bu hükümet casus mıknatısıdır. Ne kadar casus varsa çekip topluyorlar, ondan sonrada sine-i devlete yerleştiriyorlar. Nerede casus varsa çekiyorlar, topluyorlar, alıyorlar, devletin sinesine yerleştiriyorlar. FETÖ casus mu? Casus. Kim topladı? Bunlar topladı. Kim yerleştirdi sine-i devlete? Bunlar yerleştirdi. Rıza Sarraf casus mu? Casus. Öyle diyorlar şimdi soruşturmayı başlattılar doğrudur. Kim topladı, kim korudu, devletin sinesine kim yerleştirdi? Bunlar yerleştirdiler. Şimdi bu faaliyet hükümet eliyle casusluk faaliyeti değil mi? FETÖ’yü kozmik odaya soktular casusluk yapan FETÖ’yü ve Silahlı Kuvvetlerin en mahrem bilgilerini bu çete vasıtasıyla uluslararası istihbarat kuruluşlarına servis ettiler. E şimdi Rıza’ya da devletin sırlarını vermişler, o da casusluk yapıyor gidiyor. Peki bütün bunları siz nasıl yaptınız? Ana Muhalefetteyken mi yaptınız, muhalefetteyken mi yaptınız, nerede yaptınız? Hükümetteyken yaptınız. Bu şimdi hükümet eliyle casusluk değil mi? Hükümet eliyle casusluğa yardım ve yataklık değil mi? Hükümet eliyle casusluğa iştirak değil mi? Siz hesap vermeyecek misiniz? Sadece başkaları mı hesap verecek?

Şimdi bir soru; casusu devlete yerleştirmenin adı ne? Bunun bir adını koyalım. Bunun adı vatana ihanet değil mi? Casusu toplayıp devletin sinesine yerleştirmenin ve devletin gizli bilgilerini, sırlarını casuslara vermenin adı vatana ihanettir. Yani sağa sola hıyaneti vataniye laf atacağına Ana Muhalefet değil ana hıyanet diyeceğine sen hükümetin merkezinde nasıl vatana ihanet fiili işledin bunun hesabını ver. Bu vatana ihanet değil mi? Asıl vatana ihanet burada, başka yerde değil. Senin ihanetine karşı çıkanlara tahammül edemeyip vatana ihanet diye iftira atacağına kendi ihanetlerinizin hesabını vereceksiniz yok öyle yağma.

Değerli arkadaşlar, böyle bir tablodayız. Onun için hükümete çağrımız şudur, dün Sayın Genel Başkanımız bu çağrıyı çok net olarak yaptı. Hükümete çağrımız şudur, gelin daha önce evin mahkemesini prangaladınız, kelepçelediniz, durdurdunuz elin mahkemesine mahkum ettiniz. Gelin Türkiye’de bu dosyayı yeniden açalım ve Türk mahkemelerinde yargılansın. Rıza Sarraf ve şürekası, ortakları, suç ortakları yeniden Türkiye’de yargılansın. Elin mahkemesine muhtaç etmeyin bu milleti, evin mahkemesini çalıştıralım. TBMM bu dosyaları yeniden ele alsın, bakanlarla ilgili bu soruşturma dosyalarını yeniden açalım gelin elbirliği içerisinde bu yargılamayı Türkiye’de yapalım. Kimsenin ağzına laf vermeyelim, kimseye fırsat vermeyelim, İran nasıl yaptıysa öyle yapalım. Ciddi bir devlet onu yapar. Ana Muhalefet Partisi olarak hükümete çağrımız budur. Gelin bu yargılamaları bağırıp çağırarak geçiştiremezsiniz. Türkiye’de elbirliğiyle bu dosyaları yeniden açalım ve bağımsız yargı huzurunda yargılanmalarını sağlayalım. Kimseye söyleyecek söz bırakmayalım. Bu işin çıkış yolu budur. Bu çıkış yolunda buluşmaya hazırız. Biz çağrı yapıyoruz. Dün Sayın Genel Başkanımız bu çağrıyı yaptı.

Değerli arkadaşlar, geçen haftadan buyana Man adası belgeleriyle ilgili çok fazla tartışma yaşadık, her şey söylendi. Belgeleri gittik savcılığa verdik, hala sahte diyorlar. Savcılığa verdik daha sahteyse savcılığa verdik işte kendi elimizle götürdük verdik. Fotokopi dağıtıldı diyorlar. Bir belgenin bir tane aslı olur, geri kalan fotokopi. 20 tane asıl dağıtacak halimiz yoktu. Onu da fotokopileri dağıttık aslını da savcılığa teslim ettik.

Şimdi bunla ilgili her şeyi söylediler ama bir şeyi açıklayamadılar hala. Açıklanmayan bir ticaret var ortada. Sayın Erdoğan dedi ki, şirket sattı benim yakınlarım dedi. Akraba taallukatım şirket sattı dedi ama hala bu şirketlerle ilgili sorularımıza cevap vermedi. Şimdi tekrar soruyorum, bırakmayacağız bu soruların peşini.

Sayın Erdoğan bir; akrabalarının sattığı bu şirket hangi şirket? 15 milyon dolara sattığı bu şirketin adı ne? Bu şirket nerede kurulmuş, ne zaman kurulmuş? Bugüne kadar hangi faaliyetleri yapmış, o güne kadar, ne kadar para kazanmış, ne kadar gelir elde etmiş, ortakları kimler, sermayesi ne kadar sattığınız bu şirketin? 15 milyon dolar alıp satmış akrabaların. Sermayesi ne kadar bu şirketin, malvarlığı ne kadar bu şirketin, hangi malvarlığı var, bilançosu ne, ne kadar bir bilançosu çıkmış? 15 milyon dolar edecek kadar karlı bir şirket miymiş, para eden bir şirket miymiş? Kazancı ne kadar? Bugüne kadar kaç lira vergi ödemiş? Bu sorular cevaba muhtaç ve milletin bilmesi gereken sorular. Devir senetleri nerede, kaça devredilmiş? 15 milyon dolar para alınmış ya devir senetleri nerede? Kaç lira gözüküyor orada devir senetlerinde devir bedelleri? Bunları bir çıkar bakalım, kamuoyu bunları bir dinlesin. Sonra devralan şirket Bellwey parayı ödeyen, 15 milyon doları ödeyen şirket Bellwey kaç lira sermaye? 5 lira sermayesi var. Yani bu şu demek, 1400 lira asgari ücretle çalışan bir işçi kardeşimizin böyle 280 tane şirket alabileceği demek. 1400 lirayı basar 280 tane böyle şirket alır demek. 5 lira bunun malvarlığı, sermayesi. Peki bu şirket 60 milyon kurulur kurulmaz nasıl ödemiş? Bu kadar parayı ödeyecek duruma nasıl gelmiş?

Şimdi bu soruların cevabını hala alamadık ama alıncaya kadar sormaya devam edeceğiz. Bu sorulara cevap yok ama iftira çok, iftira bol. Bütün hükümet çevresinde çıkmışlar ortak bir küfür şürekâsı kurulmuş. Küfür ve hakaret şürekâsı oluşmuş ağızlarını açtıklarında kir, pas ve küfür akıyor. Şimdi bütün bu gerçekleri küfür ve hakaretle örtme hesabındalar ama yağma yok örtemeyecekler. Önce Bekir Bozdağ çıktı hükümet sözcüsü küfürlerle, hakaretlerle Sayın Genel Başkanımıza. Şimdi İçişleri Bakanı Süleyman Soylu başladı hem küfür, hem hakaret, hem tehditler. Sadece şunu söyleyeceğiz, kalıbının ve makamının adamı olmayanların hakaretleri ekranları karartacak düzeye geldi. Kalıbının ve makamının adamı olmayanların hakaret ve küfürleri ekranları karartacak düzeye geldi. Utanılacak bir tablo. Küfür ve hakaretlerin haddi hesabı yok, ağızlarının kirini zemzem suyuyla yıkasanız yine de temizlenmez. Bunların ağızlarının kirini zemzem suyuyla yıkasanız yine de temizlenmez. O noktaya gelmiş. Neyine laf yetiştireceksin, o düzeye nasıl ineceksin? Nasıl ineceğiz o düzeye? İnmeyeceğiz. Bugüne kadar Sayın Genel Başkanımız, biz siyaseti adliye kapısında değil milletin huzurunda yapmayı tercih ettik. O yüzden bugüne kadarki hakaretlerde bize hak etmediğimiz halde dava açılmış olmasına rağmen bugüne kadar dava açmamıştık ama bu noktadan sonra artık bu hakaretlerle ilgili talimatı verdik, bunlarla ilgili adliyede, mahkemede, hukukun önünde hesaplaşacağız. Bu kadar uzun boylu değil. Burada avukat arkadaşlarımız derhal dava açacaklar ve gerekli hukuki yollara başvuracaklar.

Değerli arkadaşlar, son olarak işadamlarıyla ilgili vahim bir şey söyledi AK Parti Genel Başkanı Erdoğan. Hatırlayacaksınız çıktı bir kongre konuşmasında bazı işadamlarının malvarlıklarını yurtdışına kaçıracakları haberini aldık, bu bir ihaneti vataniyedir hükümete talimatımdır çıkış izni vermeyin bunlara, bu malvarlıklarına. Bu vatan hainliğidir dedi. Dehşetengiz bir ifade. Bu sözü sokakta gezen birisi söylemiyor, bu sözü Cumhurbaşkanlığı makamını işgal eden AK Parti Genel Başkanı, hükümetteki partinin Genel Başkanı söylüyor. Ya size sorarlar 15 yıldır bu ülkeyi kim yönetiyor kim? Söylediğiniz gibi bir tablo varsa bunun sorumlusu ben miyim? Bunun sorumlusu sensin o zaman. Bu bir.

İkincisi, bu söz söylenecek bir söz mü? Bu millete bu kötülük niye? Bu sözü söylediğiniz bir ülkeye dışarıdan yatırımcı gelir mi? İçerdeki yatırımcı kalır mı? İşsizliğin, yoksulluğun bu kadar alıp başını gittiği bir ülkede siz birde iflaslarla beraber bir kriz çıkmasını mı bekliyorsunuz? Zaten ülkeyi soktuğunuz kriz belli. Daha büyük bir yıkımı oluşturacak bir kriz çağrısı mı yapıyorsunuz? Memleket harap olsun diye bir kriz çağrısı mı yapıyorsunuz? Zaten harap ettiğiniz yetiyor. Bu millete gareziniz nedir? O makamdan söylenecek söz mü? Sözün ölçüsünü kaçır, sözün nereye gideceğini hesap etmeden çık oraya buraya saldır, konuş ondan sonra düzeltmeye çalış.

Ben buradan bütün dünyadaki yatırımcılara ve işadamlarına sesleniyorum. Bu sözlere bakmayın, kulak asmayın. Türkiye büyük bir ülkedir. Türkiye bunların maceralarına teslim olmayacak kadar büyük bir ülkedir. Türkiye’nin bir esaslı kurumsal birikimi vardır. Türkiye’de siyaset sadece AK Partiyi yönetenlerden ve bu hükümetten ibaret değildir. Türkiye’yi güvenli bir ülke haline getirmek hepimizin görevidir ve bu sözlere itibar etmeyin. Türkiye Cumhuriyet Halk Partisinin önümüzdeki süreçte bütün tahribatları ortadan kaldıracağı bir iktidara gebedir ve umutsuzluğun tacirlerine prim vermeyeceğiz. Türkiye’yi bu anlayıştan ilk seçimlerde inşallah kurtaracağız. Sözünü bilmeyen, ne dediğini bilmeyenlerin ülkesi olmaktan Türkiye’yi çıkaracağız.

Hepinize teşekkür ediyorum, sorularınız varsa alabilirim.

Soru- Efendim az önce bir son dakika haber geçti. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Cumhurbaşkanına hakaretten Sayın Kılıçdaroğlu hakkında soruşturma başlattı diye. Sabahta Cumhurbaşkanı suç duyurusunda bulunmuştu. Buna ilaveten bugün Hayati Yazıcı bir televizyon programına çıktı şöyle bir cümle kullandı efendim. Her hafta suç işleyen bir Genel Başkan var, soruşturma değil kovuşturmada gerekir dedi ve ilk kez Kılıçdaroğlu’nun dokunulmazlığını tartışmaya açtı. Yani dokunulmazlık odaklıda konuştu. Buna yanıtınız ne olur?

Bülent TEZCAN- Buyursunlar mecliste çoğunlukları var hodri meydan. Siyaseti Genel Başkanımız onların inayet ve icazetiyle yapmıyor. Hakaret arıyorlarsa ağızlarından çıkan biraz önce söyledim hakaret. Bir küfür ve hakaret şürekâsı oluşturmuşlar her yere hakaret ediyorlar. Ana Muhalefet Partisine hakaret ediyorlar, işadamlarına hakaret ediyorlar. Oysa bu ülkede ihanetin adı bunların yönetim dönemidir. İhanetin tescili bunların elinde. Kimseye kaptırmazlar ihanet meselesini, vatana ihanet meselesini. Ama başkalarına iftiraya gelince önlerine geçilmiyor. Buyursunlar hodri meydan parlamento orada. Biz milleti arkamıza alarak siyaset yapıyoruz. Onlar yargıyla, şununla, bununla tehdit ederek korkutacaklarını sanıyorlarsa bu tehditlere pabuç bırakmadık, bırakmayacağız.

Soru- Efendim ben bir soru daha sorayım müsaadenizle. Bahçeli’nin dünkü cümleleri var, daha doğruluğu, yanlışlığı belli olmayan belgeleri pervasızca sallayanlar Türkiye’ye karşı yeni bir cephe açmak için kollarını sıvayan namertlerdir diyor CHP için. Yanıtınız ne olur?

Bülent TEZCAN- Biraz önce AK Partiyle ilgili verdiğim yanıtların hepsi aslında Bahçeli’yi de yanıttır.

Soru- Sayın Cumhurbaşkanı taşeronlarla ilgili düzenlemeyi açıkladı. 900 bin taşeron işçisine kadro verileceğini söyledi ama akşam saatlerinde Sayın Bakan açıklama yaptı ve bir sınav olacağını söyledi. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bülent TEZCAN- Kadro verilmesi için bu işin sonuna kadar takipçisi olacağız. Ama bu hükümetin ve Sayın Erdoğan’ın kadro verme niyetinde olmadığını çok iyi biliyoruz, samimi olmadığını çok iyi biliyoruz. 7 Haziran’da karşı çıkmışlardı bizim seçim bildirgemizdeki vaadimizdi. Baktılar ki pabuç pahalı 1 Kasım seçimlerine giderken bizde vereceğiz dediler. 1 Kasım’dan buyana 3,5 yıl zaman geçti. Bugüne kadar bir düzenleme yapmadılar. Ha bugün, ha yarın diye yine yalan yanlış bazı düzenlemelerle taşeron işçileri suiistimal etme peşindeler. Yaptıkları çalışmadan sendikaların haberi yok. Yaptıkları çalışma taşeronluğu ortadan kaldıran bir çalışma değil. Yine süreli taşeron sözleşmesine yeni bir şekil verme çalışması. Ama biz sonuna kadar bunu takip edeceğiz. Taşeronların kadro sahibi olabilmesi için muhalefetteyken de mücadele edeceğiz, iktidar olduğumuzda da vereceğiz inşallah.

Teşekkür ederim arkadaşlar. 



Kaynak: chp.org.tr

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.