CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI VE PARTİ SÖZCÜSÜ BÜLENT TEZCAN’IN BASIN AÇIKLAMASI (31 OCAK 2018)

CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI VE PARTİ SÖZCÜSÜ BÜLENT TEZCAN’IN BASIN AÇIKLAMASI (31 OCAK 2018)

CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI VE PARTİ SÖZCÜSÜ BÜLENT TEZCAN’IN BASIN AÇIKLAMASI (31 OCAK 2018)CHP Genel Başk..

CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI VE PARTİ SÖZCÜSÜ BÜLENT TEZCAN’IN BASIN AÇIKLAMASI (31 OCAK 2018)

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Bülent Tezcan Merkez Yönetim Kurulu (MYK) Toplantısı sonrasında Genel Merkezde düzenlediği basın toplantısında şöyle konuştu:

Değerli basın mensupları, bugün çok değerli bir hukukçumuz, aydınımız, Türk hukuk kurumunun uzun yıllar başkanlığını yapmış Prof. Dr. Muammer Aksoy’un katledilişinin 28’inci yılı, kendisini rahmetle ve özlemle anıyoruz. Aradan geçen 28 yıl içerisinde yaşadığı dönemde bütün mücadelesini hukuka adamış, hukukun üstünlüğü için mücadele etmiş ve hayatını onun için vermiş bir büyük devrimci, Atatürk devrimcisi bir büyük hukuk aydınlanmacısı, bir büyük cumhuriyet aydınının ölümünün katledilişinin üzerinden 28 yıl geçmiş olmasına rağmen Türkiye hala aynı acıları yaşayan, gündemi hukuk olan, hukukun üstünlüğünü arayan bir ülke olmanın ayıbını yaşıyor. Bir kere daha Muammer Aksoy’u özlemle anıyoruz, hatırası önünde saygıyla eğiliyoruz.  

Değerli arkadaşlar, bugün Merkez Yönetim Kurulumuzun son olağan toplantısını yaptık. İnşallah kurultayımıza kadar bir olağanüstü toplantı yapma ihtiyacı hissetmeyiz. Bunu niye söylüyorum? Çünkü öyle olağanüstü günlerden geçiyoruz ki, Türkiye’de hiç kimse kendisini bırakın yarın, bir saat sonra ne olacağının garanti altında olmadığı bir süreçte hissediyor.

Değerli arkadaşlar, bugün Türkiye’de bir şeye zorlanıyoruz, millet olarak, halk olarak, muhalefet olarak, siyaset kurumu olarak, sivil toplum kurumu olarak, örgütlü toplum olarak, örgütsüz toplum olarak, birey olarak bir tercihe zorlanıyoruz iktidar tarafından. Diyorlar ki, bu millete terör mü, faşizm mi? İkisinden birini tercih edeceksin diyorlar. Ya teröre teslim olacaksın, ya da terörle mücadele ediyorum diyorsan faşizme teslim olacaksın, tek adam rejimine teslim olacaksın. Benim rejimime teslim olmazsan sana terörist damgası vuracağım diyorlar. Benim rejimime teslim olursan ancak terörden masum olduğunu ilan ederim diyen bir iktidar var. Bunu reddediyoruz. İkisine de hayır diyoruz. Bize bu deli gömleğini giydirmenize fırsat vermeyeceğiz. Bu deli gömleğini yırtıp atacağız. Teröre de hayır diyoruz, faşizme de hayır diyoruz. Birine karşı çıkmanın yolu diğerine teslim olmak değildir. Demokratik bir Türkiye istiyoruz, özgür bir Türkiye istiyoruz. Herkesin özgürce düşündüğü, düşündüğünü özgürce ifade edebildiği bir Türkiye istiyoruz. İktidarın hoşuna gitmeyen düşüncüleri var diye kimsenin suçlanmadığı bir ülke istiyoruz. İktidarın hoşuna gitmeyen sözleri söyledi diye kimsenin sorgulanmadığı, yargılanmadığı bir ülke istiyoruz. Çıldırmış bir iktidar istemiyoruz. Farklı bir sese, farklı bir dile karşı tahammülsüz çılgınca saldıran bir iktidar istemiyoruz. Toplumun huzurunu kaçıran bir iktidar istemiyoruz, sıkıştı artık toplum yeter. Toplum huzur istiyor.

Değerli arkadaşlar, son haftadaki hakim olan dile bir bakar mısınız? Cumhurbaşkanlığı makamını işgal etmiş devletin tepesindeki AK Parti Genel Başkanının ağzından çıkan söze bakar mısınız? Ulanlı bir dille siyasetçilere, milletvekillerine, arkadaşlarımıza ulan sen kimsin diyerek tepeden sopa gösteren ve böylece toplumu korkutmayı planlayan bir iktidar var. Korkmayacağız! O dili misliyle size iade edeceğiz, sizin düzeyinize düşmeyeceğiz ama cesarette sizin küstahlığınızın 10 kat büyük cesaretle size karşı direneceğiz. Yok öyle yağma pabuç bırakmayacağız. Bizim üzerimizden bu toplumu ve halkı korkutmanıza fırsat vermeyeceğiz.

Dışişleri Bakanı çıkıyor, Başkonsolosunu koruyamamış, öfkeli gençler diye kucaklarında şımarttıkları bir terör örgütü çete IŞİD Başkonsolosluğumuzu basmış, kahramanca direnen Başkonsolosumuzu ve konsolosluk görevlilerini esir almış, bunlara karşı çaresiz, bu esir almaya karşı çaresizliğin ve utancın içindeki Dışişleri Bakanlığının bakanı utanmak yerine bugün Başkonsolosumuza siyaset sahnesinde, arenasında söz söyleyerek utancını kapatma telaşında. Sizin şımarttığınız IŞİD’çiler Başkonsolosluğumuzu basarken, bizim Başkonsolosumuz Öztürk Yılmaz Türkiye Cumhuriyetinin Başkonsolosu kahramanca direniyordu, cesaretle ve kahramanca direnenlere sahip çıkma cesaretini gösteremeyen ve bu utancın sahibi olup bunun özrünü dilemeyen bakan şimdi kalkacak bugün yüksek perdeden sen memurumdun diyecek. Devleti nasıl gördüklerinin açık bir ikrarı. Bu bakanlık babanın bakanlığı değil, bu bakanlık Türkiye Cumhuriyet Dışişleri Bakanlığı. Başkonsolosumuz da Türkiye Cumhuriyeti devletinin Başkonsolosuydu, Türkiye Cumhuriyetinin memuruydu. Türkiye Cumhuriyetinin devletinin memuru olmak onurlu bir görevdir. Senin onu benim memurumsun diyerek onursuzlaştırmaya gücün yetmez. Hiç kimse senin memurun değil. Bu devlet babanızın devleti değil. Devleti babasının çiftliği gibi gören bir anlayış bugün Türkiye’yi bu hale getiriyor. Son dönemin sıkışmışlığının çok açık bir işaretidir. Bu terör çetesini siz şımartmadınız mı? Başkonsolosunu koruyamayan bir hükümet sicilinde askerinin başına çuval geçirtmiş ve ona nota vermekten aciz bir hükümet şimdi kalkacak ona karşı cesaretle direnen Başkonsolosunun üzerine saldırarak siyaset sahnesinde dil ve söylem üstünlüğünü ele geçirmeye çalışacak. Öztürk Yılmaz’ın cesaretinin binde biri sizde olsaydı oradaki görevlilerimiz esir alınmazdı bugün. Süleyman Şah türbesi bir terör örgütünün nezaretinde kaçırılmazdı apar topar. Ne konuşuyorsunuz, neyin kahramanlık edasıyla konuşuyorsunuz?

Değerli arkadaşlar, dün Tabipler Odasına baskın yapıldı. Tabipler Odasının “savaşa karşıyız” ifadesini içeren bildirisini kabul edersiniz ya da etmezsiniz. Bu başka bir tartışma. Kabul edip etmemek size kalmış. İçeriğini paylaşıp paylaşmamak başka bir şey ama içeriği ne olursa olsun o sözleri söyleme özgürlüğünü savunmak her demokratın ve aydının görevidir. Yani öyle bir Türkiye yarattınız ki sosyal medyada savaşa karşıyım demek suç, sivil toplum örgütlerinin savaşa karşıyım demesi suç, insan hakları örgütlerinin savaşa karşıyım demesi suç, insan yaşatmak görevi olan hekimlerin savaşa karşıyım demesi suç. Kendi çevrenize yakın bir dili kullanan Furkan Vakfı ve benzerlerinin ben buna karşıyım demesi suç ama çatışmayı, kavgayı, savaşı, boğazlamayı, çiğnemeyi söylemek şeref madalyası. Böyle bir ülke olur mu? Böyle bir atmosferin Afrin’de yürüttüğümüz Zeytin Dalı operasyonuna, harekatına bir katkısı olur mu? Allah için bir aklınızı başınıza alın. Farklı sesi olana terör sevicisi diyorsunuz. Farklı sözü olana terör sevicisi diyorsunuz. Farklı sesler, farklı sözler terör sevicilik değildir. Ama farklı seslere, farklı sözlere tahammülsüzlük tam da savaş seviciliktir. Siz birilerini terör sevici diye suçlarken aslında dilinizin altında bir savaş seviciliğini tahrik ettiğinizin farkında mısınız? Harekata biz de destek verdik, veriyoruz, hala veriyoruz. Ama aramızda bir fark var. Bizim konuşurken ağzımızdan kan damlamıyor.

Değerli arkadaşlar, Zeytin Dalı Harekatı haklı bir harekattır, gerekli bir harekattır, meşru bir harekattır. Ama siz adı Zeytin Dalı olan haklı, meşru, gerekli bir harekatı savaş edebiyatına dönüştürürseniz kirletirsiniz. Askerimiz orada büyük bir vakarla, haysiyetle Türk ordusuna yakışır bir tutum içerisindedir. Girdiği günden bu yana operasyonu Türk ordusuna yakışır bir üslup içerisinde yürütmektedir. Ama sizin çirkin siyaset diliniz ordumuzun bu haysiyetli, vakarlı Türk ordusuna yakışır durumuna ne yazık ki gölge düşürmektedir. İktidar siyasetinin bu çirkin dili Türk ordusunun oradaki vakarlı duruşuna gölge düşürmektedir. Çekin gölgenizi şerefli ordumuzun o şerefli duruşunun hareketinin üzerinden. Gölge etmeyin. İçerde ve dışarıda Türkiye’yi düşürdüğünüz duruma bakın.

Değerli arkadaşlar, madem bu işi bu kadar kavga ve çatışma üslubuyla bütün toplumu militarize edecek bir şekilde yürütmeyi planlıyor ve hedefliyorsunuz o zaman bu harekatın adına niye Zeytin Dalı Harekatı dediniz? Niye barışı ifade eden bir isim koydunuz bu harekata? O zaman çıkın Huruç harekatı deyin. Huruç harekatı mı yapma niyetindesiniz, Zeytin Dalı Harekatı yapma niyetinde misiniz? Gerçekten Zeytin Dalı Harekatı adına uygun hareket eden Türk ordusudur orada. Üşüyen çocuğun üstüne parkasını örter, yoksul, eşi vefat eden kadının evine elinde ekmek taşır, yardım eder. Buna gölge düşürmeyin. Harekatın adına gölge düşürmeyin dilinizi terbiye edin. Bir çirkin dilinizle bu harekatın temizliğini kirletmeyin. Ve bunun üzerinden haksız bir tartışma açmayın.

Değerli arkadaşlar, bir başka tuhaf nokta Özgür Suriye Ordusunu tarihimizin en şanlı ve şerefli direnişlerinden birisi olan kuvvayi milliye hareketiyle özdeş göstermek. Sadece bizim tarihimizin değil, bütün mazlum milletlerin direniş tarihinin en önemli örneği olan kuvvayi milliye hareketiyle Özgür Suriye hareketini bir görüyorlar. Bu ne saygısızlıktır, bu hadsizliktir, bu ne edepsizliktir? Kuvvayi milliye hareketine hakaret etme hakkını size kim veriyor? Kuvvayi milliye bu ülkede mazlum halkın kendi içinden çıkmış kararlı, cesaretli, öz gücüne dayan en şanlı ve şerefli tarihimizin bir özetidir. Ne idüğü belirsiz, nereden geldiği belli olmayan ve nereye gideceği belli olmayan güçlerin toplamı değildir kuvvayi milliye hareketi. Kuvvayi milliye hareketini böyle bir hareketle özdeşleştirmek sizin gayri milli olduğunuzun ikrarı ve delilidir. Kuvvayi milliye hareketi gibi tam da milli bir hareketi böyle itibarsızlaştırma adımı tam da gayri milli oluşunuzun ikrarıdır, delilidir. Başka bir delile gerek yok.

Onun için AK Parti Genel Başkanının derhal tarihimizden ve şehitlerimizden özür dilemesi gerekir. Bu benzetmeyi yaparak tarihimize ve şehitlerimize hakaret etmiştir, Kurtuluş Savaşı şehitlerine hakaret etmiştir. Kuvvayi milliye şehitlerine hakaret etmiştir derhal özür dilemesi gerekir. Aynı anlayış Lozan’da da devam ediyor. Çıktı “biz Afrin’de Zeytin Dalı Harekatıyla vatanımızın güvenliğini savunuyoruz” dedi. Biz bunu savunurken hangi vatanın güvenliğini savunuyoruz? O vatanın tapu senedi hangi senet? Lozan anlaşması. Afrin’de güvenliğini savunduğumuz, korumaya çalıştığımız, askerimizin eli tetikte göğsü cephede mücadele ettiği harekat Lozan’la tapu senedi alınan vatanı koruma harekatı. Siz Lozan’ı küçümseyerek, Lozan’ı tartışmaya açarak Afrin’deki Zeytin Dalı Harekatının gücünü zayıflattığınızın farkında mısınız? Ne yaptığınızın farkında mısınız? Bir dosya hazırlatıyormuş. Hangi dosyayı hazırlatıyorsun? Ege’deki adaların Yunanistan’a bizim önceki hükümetler döneminde nasıl verildiğinin dosyasını hazırlatıyormuş. Bunu kim söylüyor? Devletin tepesindeki kişi söylüyor. Cumhurbaşkanlığı makamını işgal eden kişi söylüyor. Ya adama sorarlar sen Yunan tezinin savunucusu musun? Biz o adalar bizim diyoruz bizim. Biz o adaları işgal ettirmeyiz diyoruz, mücadele edelim. Sen Yunan Savunma Bakanına cevap vereceğine çıkmışsın içeride Cumhuriyet Halk Partisiyle kavga etme şehveti, sevdası, aşkıyla bir Yunan tezinin savunucusu ve Yunan hükümetinin sözcüsü gibi hareket ediyorsun. Nereye savrulduğunun, nereye düştüğünün farkında mısın? Dosya hazırlatacakmış. Sevr’in dosyasını da hazırlat o zaman. Lozan Sevr’in yırtılıp atılmasıydı. Sevr’in dosyasını da bir hazırlat getir bakalım. Büyük Ortadoğu Projesinin 21.yüzyılın Sevr projesi olan Büyük Ortadoğu Projesinin Eş Başkanı hazırlatsa hazırlatsa Sevr’in dosyasını hazırlatır. Başka bir dosya hazırlatamaz.

Değerli arkadaşlar, bir başka önemli tartışma konusu teröre destek meselesiydi. Sıkılmadan her ağızlarını açtıklarında, bir kere açtıklarında bin kere yalan çıkıyor ağızlarından. Cumhuriyet Halk Partisi teröre destek vermiş. Uzun söze gerek yok, lideri terör örgütü PKK’nın saldırısına hedef olmuş tek siyasi parti Cumhuriyet Halk Partisidir. Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu terör örgütünün saldırısına, suikastine hedef olmuş bir siyasetçidir. Bir tarafta terör örgütünün hedef aldığı bir siyasetçi ve bu tarafta terör örgütü bölgede silah dağıtırken, bölgede militan toplarken, vergi dairesi kurarken, terör örgütü bölgede sahte mahkemeler kurup yargılama yaparken buna müdahale etmek isteyen valilere otur, dur, sus sesini çıkarma diye talimat veren birisi. Bir tarafta terör örgütünün hedefi bir siyasetçi, öbür tarafta teröre fırsat tanıyan, yardım ve yataklık yapan bir siyasetçi. Milletin vicdanına bırakıyorum kim teröre destek vermiş. Bir başka diğer terör örgütü FETÖ’yü silahlı kuvvetlerin haremi ismetine namus yeri olan kozmik odaya siz sokmadınız mı? Onlara kozmik odadaki bütün bilgileri verip okyanus ötesinden ülkemizin en büyük casusluk olayının altyapısını siz hazırlamadınız mı? Onun zeminini siz oluşturmadınız mı? Onun şeriki, iştirakçisi, ortağı siz olmadınız mı?

Onun için Cumhuriyet Halk Partisine söyleyecekleri hiçbir söz yoktur. Cumhuriyet Halk Partisi her dönemde teröre karşı durmuştur, içerde ve dışarıda terörün kaynağı olan oluşumlarla hiçbir ilişkisi olmamıştır ama bu sözü söyleyenler siyasi yaşamları boyunca devletle husumette oldukları için, Türkiye Cumhuriyetiyle husumetli oldukları için Türkiye Cumhuriyetini hedef alan bütün terör örgütleriyle içli dışlı iş tutmuşlardır. Terörle iş tutanın bize söyleyecek sözü yoktur.

Değerli arkadaşlar, Enis Berberoğlu hala rehindir. Bu kirli siyasetin rehinidir. Bu kirli iktidar siyasetinin rehinidir. Anayasa Mahkemesi karar veriyor gazetecileri serbest bırakın diye, AK Parti Genel Başkanının talimatı mahkemelerde daha etkili Anayasa Mahkemesinin kararından. Anayasa Mahkemesi kararına uymuyorum, saygı da duymuyorum, mahkeme de uymasın diye talimat veriyor, mahkeme de Anayasa Mahkemesi kararını uygulamıyor. Akıl alacak iş değil. Türkiye’yi getirdikleri yere bakın çok net. Enis Berberoğlu rehin, yargı esir alınmış durumdadır. Şu anda Türkiye’de Enis Berberoğlu rehin alınmış, yargıda esir alınmış durumdadır. Önümüzdeki günlerde bakacağız yargı bir tecrübeyle karşı karşıyadır, bir sınavla karşı karşıyadır. Ya esaret zincirlerini kıracaktır, ya esaretin içerisinde yok olacaktır. Bu hepimizin sınavı hep beraber.

Değerli arkadaşlar, böyle bir tablo içinde vatandaşın bu sıkışmışlıkta bulduğu tek çare kendisini yakmak ve ya da soyunarak protesto etmektir. Huzur kalmadı, tıkandı, siyaset işsizliği, açlığı, yoksulluğu çözsün, eğitim sorununu çözsün, kalkınma problemini çözsün diye bekleyen vatandaş iktidarın bu siyaseti sıkıştıran tutumundan sonra çareyi kendini yakmak ya da devlet kurumlarının önünde soyunmakta bulmuştur. Yani milleti soyan, vatandaşı yakan bir iktidarla karşı karşıyayız ve bu iktidarı değiştirmediğimiz sürece Türkiye sorunlarını çözemeyecektir.

Hepinize teşekkür ediyorum, sorularınız varsa alabilirim.

Soru- Efendim bu ÖSO üzerinden bir polemik devam ediyor AK Parti ve CHP arasında. Sabahleyin AK Partiden iki bakandan şu sesler yükseldi. Bekir Bozdağ dedi ki, “Fırat Kalkanında da ÖSO vardı CHP neden o zaman itiraz etmedi” dedi. Çavuşoğlu da şunu söyledi, “CHP operasyonu psikolojik harp unsuru olarak kullanıyor” dedi Afrin operasyonunu. Bu cümlelere ne dersiniz?

Bülent TEZCAN- Operasyonun, harekatın psikolojisini bozan kendi dilleri ve ifadeleri. Biraz önce söyledim konuşmamın içerisinde. Türk ordusu bölgede Zeytin Dalı Harekatı adına yakışan vakar ve tutum içerisindedir. Türk askeri, Türk ordusuna yakışan harekatın adına yakışan bir tutum içerisindedir. Ama iktidarın kirli siyaset dili ne yazık ki başka bir psikolojik harekatın altyapısını oluşturmaktadır. Yoksa bizim söylediğimiz söz tam da buna dikkat çeken bir sözdür. Eğer bizi dinleyecek olurlarsa bir kere daha yanıldık demek zorunda kalmazlar. Fırat Kalkanı operasyonunda da ÖSO vardı niye itiraz etmediniz diyorlar. Biz ÖSO’nun Türk Silahlı Kuvvetlerinin önüne geçirilip bu harekatın asıl merkezi ve ekseni olarak gösterilmesini doğru bulmuyoruz ve bu çerçevede dikkatli olun diye sorumluluk içerisinde uyarıda bulunuyoruz hükümete. Bu sorumluluk çerçevesinde yapılan uyarı rahatsız ediyor. Çünkü hükümet gerçek nihai çözüm olan Suriye’nin egemenliği ve Suriye’nin toprak bütünlüğüne odaklanmak yerine yine Suriye rejimini hasım alan bir anlayışla bir başka yerel güçlerle işi yürütmenin peşinde. Hedef bu olunca bölgede terörün kaynağı olan bataklık hala devam etsin demek durumundasınızdır. Bu da terörü önleyecek adım değil, terörü yeniden bilinmeyen bir zamanda hortlamak üzere erteleme çözümüdür. Bu doğru bir yöntem değildir.

Soru- Efendim Cumhuriyet Halk Partisi ÖSO’yu tam olarak nasıl tanımlıyor? Sayın Eren Erdem ve Sayın Öztürk Yılmaz’ın ÖSO’yla ilgili malum açıklamaları vardı. Tam olarak ÖSO ne anlama geliyor Cumhuriyet Halk Partisi için?

İkinci sorum da efendim, Sayın Muharrem İnce delegelere baskı yapıldığı yönünde iddiaları dile getirdi ki, zaten bugün Sayın Genel Başkanla görüştü. Bu iddialarla ilgili ne düşünüyorsunuz efendim?

Bülent TEZCAN- Efendim bizim Özgür Suriye Ordusunu tanımlamamıza gerek yok. Türk Silahlı Kuvvetleri orada Zeytin Dalı Harekatı yapıyor, bu harekatın adı da, niyeti de, hedefi de bellidir. Türk Silahlı Kuvvetlerine şu veya bu güçler bölgesel olarak zaman zaman konjonktürel olarak yardımcı olur olmaz o başka bir iştir. Ama biz böylesi önemli bir kendi güvenliğimizle ilgili milli dediğimiz bir harekatta tutup da başka örgütleri tarif etme ihtiyacı içerisinde değiliz bu bir.

İkincisi, Cumhuriyet Halk Partisi birilerinin tek adam özlemi içerisindeki sadece bir kişinin aday olduğu ya da saraydan hükümetlerin düşürülerek Başbakanlarının değiştirildiği bir siyaset geleneğinin temsilcisi değildir. Cumhuriyet Halk Partisi özgürce delegelerin aday çıkarabildiği, adayların çıktığı, yarıştığı bir yerdir. Sayın Muharrem İnce’nin bugün aday olarak ya da aday adayı olarak imzayı topladıktan sonrada aday olarak kamuoyunda konuşması, kampanya yürütüyor olması, yürütebiliyor olması da Cumhuriyet Halk Partisinin bu konudaki demokratik, özgürlükçü ortamının açık bir kanıtıdır. Başka bir şeye gerek yok.

Soru- Efendim bir köşe yazarı Hürriyet’te bugün ittifakla ilgili bir takım formüller yazdı. İttifak barajından bahsetmiş, yüzde 15 olabileceğinden bahsetmiş. Okudunuz mu bilmiyorum ama bu tür önerilere, haberlere ne dersiniz?

Bülent TEZCAN- Yani şimdi barajdan kurtulmak için ittifak arayışları yapıp, ondan sonra da ittifakta yeniden barajı nasıl yükseltiriz hesabı yapacaklarına çok daha kolay ve pratik bir çözüm var. Gelin barajı kaldıralım, takke düşsün önümüze, takke düşsün kel görünsün. Neyse o her şey ortaya çıksın. Asıl çözüm barajı kaldırmaktır. Baraj demokrasiye baraj koymak demektir. Gelin barajı sıfırlayalım.

Teşekkür ederim arkadaşlar. 


Kaynak: chp.org.tr

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.