CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, SAKARYA’DA DÜZENLENEN "8 MART 5 BİN KADIN BULUŞMASI"NDA KONUŞTU
CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, SAKARYA’DA DÜZENLENEN "8 MART 5 BİN KADIN BULUŞMASI"NDA KONUŞTUCHP Genel Başkanı Kem..
CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, SAKARYA’DA DÜZENLENEN "8 MART 5 BİN KADIN BULUŞMASI"NDA KONUŞTU
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Bütün annelerin güldüğü bir Türkiye’yi özlüyoruz, çocuklarını huzur içinde okula gönderdiği bir Türkiye istiyoruz. Bütün annelerin çocuklarına iş bulduğu bir Türkiye istiyoruz, birinci ayağı buna ’hayır’ demekten başlıyor. Sevgili anneler, sandığa giderken, oyunuzu kullanırken düşünün. Elinizi vicdanınıza koyun, kendinizi, çocuklarınızı, ailenizi, bayrağınızı, vatanınıza düşünün" dedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Sakarya İl Başkanlığınca Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla Atatürk Spor Salonu’nda düzenlenen "8 Mart 5 Bin Kadın Buluşması"nda yaptığı konuşma şöyle:
Hepinize yürekten teşekkür ediyorum, sağ olun, var olun diyorum. Hayatımda gördüğüm en güzel tablolardan birisi Sakarya’da gerçekleşiyor. Kadınlarımız burada, İl Başkanımız kadın, Kadın Kolları Genel Başkanımız konuştu, sizleri anlattı, sizlerin kaygılarını anlattı, sizlerin beklentilerini anlattı. Şimdi beni sessizce dinlemenizi istiyorum, düşünerek dinlemenizi istiyorum. Eğer bunu yapabilirsek daha güzel bir karara hep birlikte varmış olacağız.
BİR ÜLKENİN GELECEĞİNİ BELİRLEYEN TEMEL AKTÖR KADINLARDIR
Bir; anneliğin ne kadar önemli olduğu… Üniversite yıllarında eve gittiğimde başımı annemin dizine koyardım, ondan duyduğum huzuru hiçbir zaman duymadım. Emin olun anne bu kadar değerli bir evlat için ve annelerin değerini hepimiz çok iyi biliyoruz evlatlar olarak. Vefat ettiğinde dünyada yalnız kaldığımı sandım. Dayanacağım, derdimi anlatacağım bir anne bulabilir miyim diye. Ama bugün binlerce anne burada, hepinizin ellerinden öpüyorum.
İlk türküyü, ilk ninniyi annelerimizden duyduk. Ana diliyle başladık, annelerimizin diliyle Türkçeyi öğrendik. Onlar bize yanlış bir şey yaptığımız zaman hayır demesini öğrettiler, elimizi sobaya götürdüğümüzde hafif vururlardı “hayır bir daha sakın yapma” diye. Yanlış bir şey yaptığımızda yine hayır demeyi öğrettiler. Niçin? Bizim geleceğimiz için, bizi tehlikelerden korumak için. Bunun için yaptılar. Anneler bu kadar değerli. Yeri geldi çalıştılar, hani saçını süpürge etme deyimi annelerimizin deyimidir. Yemediler bize yedirdiler, içmediler bize içirdiler, giymediler bize giydirdiler evlatları daha güzel bir Türkiye’de yaşasın diye, daha iyi gelire sahip olsunlar, daha mutlu bir yaşam sürsünler diye dua ettiler, çalıştılar, çabaladılar, emek harcadılar. O nedenle anneler çok değerlidir.
Anneler, eğer siyasette ağırlığınız olursa o zaman Türkiye daha güzel bir Türkiye olacak. Eğer anneler siyasete daha fazla ilgi gösterirlerse o zaman Türkiye daha başarılı bir Türkiye olacak. Çünkü kadının sezgisi ve gücü erkekte yok. Kadın riski ve tehlikeyi daha önceden görebiliyor, hissedebiliyor, ama erkek bunu yapamıyor. O nedenle bir ülkenin geleceğini belirleyen temel aktör kadınlardır. Bu kadar değerlidir kadınlarımız.
ADALETİ SAVUNAN, HAKKIN VE ADALETİN ARKASINDA OLAN KADINDIR
Bugün ‘Dünya Kadınlar Günü’, hepimiz buraya Dünya Kadınlar Günü için toplandık. 1700’lü yılları düşünün Amerika’da, bir tekstil fabrikasında kadınlar işçi olarak çalışıyorlar. Ama çalışma şartları çok kötü, haklarını arıyorlar ama hakları teslim edilmiyor. Polis fabrikanın etrafını sarıyor ve kapıları kilitliyor, içerde yangın çıkıyor ve 120 kadın hayatını kaybediyor. O gün bugündür Birleşmiş Milletlerde kabul edildi, her 8 Mart Kadınlar Günü olarak kutlanıyor. Çünkü kadınlar bir yangın sonucu 120 arkadaşlarını toprağa verdiler.
Ve kadınlar, dünyayı yöneten kadınlar, dünyanın güzelliklerini haykıran kadınlar, dünyada barışı en çok savunan kadınlar ve adaleti temsil eden kadınlar. Bütün dünyada nereye giderseniz gidin elinde bir teraziyle bir kadını görürsünüz gözleri bağlı. O adalet dağıtır. Adaleti savunan, hakkın ve adaletin arkasında olan kadındır. Bugün 15 Temmuz sonrası 1 milyon aile mağdur edildi 1 milyon aile. Öyle kadınlar geldi ki, bir haftalık çocuğu anneden ayrılıyor. O annenin dramını kim yaşamaz bir haftalık çocuk anneye muhtaç, annenin sütüne muhtaç ama vermiyorlar. Çocuğu ayırıyorlar annesinden. Bu hak mıdır, bu adalet midir, bu insanlık mıdır? Bunu sorgulamamız lazım. İnsanları açlığa mahkum etmek, banka hesaplarına el koymak. Öyle aileler biliyorum ki, atıldılar, banka hesaplarına el kondu, aile lojmandan atıldı ve gidecek hiçbir yerleri yok iki küçük çocuğuyla. Biz eğer bu ülkede huzur istiyorsak, bu ülkede beraber yaşamak istiyorsak, bu ülkede düşüncelerimiz farklı olabilir, siyasi görüşlerimiz farklı olabilir, yaşam tarzlarımız farklı olabilir, kimliklerimiz farklı olabilir, yaşadığımız bölgeler farklı olabilir. Allah aşkına anneler söyler misiniz Karadeniz’de yaşayan bir anneyle Muğla’da yaşayan bir anne arasında fark olur mu? Diyarbakır’da yaşayan bir anneyle İstanbul’da yaşayan bir anne arasında fark olur mu? Anneler dünyanın her tarafında aynı şeyi söylerler, aynı türküyü söylerler, aynı ninniyi söylerler. Çocuklarını olabildiğince güzel yetiştirmeye çalışırlar. Tarlaya gidin, kırsalda erkeğinin yanında omuz omuza tarlada çalışır günün 24 saati, bu kadındır. Fabrikada çalışır, bu kadındır. 100 binin üstünde esnaf kadınımız var. Hayatın pençesinde, hayatın acımasız şartlarında ekmek kazanmak istiyor çocuklarına akşam helal ekmek göstermek istiyor. Ve bir annenin en büyük dramı eğer çocukları yetişmiş, hele hele bir de üniversiteyi bitirmiş, askere gidip gelen oğlu, üniversiteyi bitiren kızı veya liseyi bitiren kızı iş arıyor ve iş bulamıyorsa annenin acısını tarif edemeyiz. Anne bekler çocuğun eli ekmek tutsun, anne bekler güzel bir evlilik yapsın oğlu, kızı. Anne bekler torunlarım olsun, anne bekler evde huzur olsun, komşuda huzur olsun, mahallede huzur olsun, Türkiye’de huzur olsun. Bizim istediğimiz budur. Samimi söylüyorum bunları bir siyasi partinin, Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı olarak değil, bir annenin evladı olarak söylüyorum size, ülkesini seven, hiçbir ayrım yapmayan. Bize oy vermeyen anneye anne demeyecek miyiz, onun haklarını savunmayacak mıyız? Anneler, el üstünde tutuyoruz anneleri. İnancımıza bakalım annelere değer veriyor muyuz? Sevgili peygamberimiz ne diyor? “Cennet anaların ayakları altındadır” diyor. Bu kadar güzel bir söz kim tarafından söylendi? Sevgili peygamberimiz.
“HAYIR” DİYECEĞİZ, ÇÜNKÜ BİZ ÜLKEMİZDE DEMOKRASİ İSTİYORUZ
Geliyorum günümüze, anneler için çok şey söyleniyor. Peki annelerin acısı devam ediyor mu? Anneler gerçekten çocuklarına rahatlıkla iş bulabiliyorlar mı? Ellerine kına yakıp askere gönderiyorlar, annenin yüreği hop hop atıyor, televizyon izleyemiyor acaba bir şey oldu mu diye. Eksi 35 derecede doğu, güneydoğuda o dağlarda görev yapıyor. Oraya gittim ben. O askerlerle oturup karavanaları, yemeğimizi de birlikte yedik eksi 35 derecede. Büyük bir umutla vatanlarını bekliyorlar. Anneler de büyük bir umutla çocuklarının dönmesini bekliyor. Biz bu ülkede huzur istiyoruz, biz bu ülkede barış istiyoruz, biz bu ülkede birlikte yaşamak istiyoruz, biz bu ülkede ayrılık, gayrılık olmasın istiyoruz. Bu kadar acı, bu kadar derdimiz var. Ekonominin nereye gitti belli. El Bab’a gönderiyoruz çocuklarımızı, şehitlerimizin sayısı 70’i aştı. Bugün az önce El Bab’da oğlu şehit olan bir aileyi ziyaret ettim. Elbette ki acıdır, acıyı yaşıyorlar. Ama sonuçta yüreği yanan anne, yüreği yanan baba. Bizi ayırmak istiyorlar, kutuplaştırmak istiyorlar.
Diyorlar ki, “Kılıçdaroğlu niye kavga etmiyor?” Niye kavga edeyim? Annemden kavga yapmayı öğrenmedim, babamdan kavga yapmayı öğrenmedim. Annem de, babam da bana sevgiyi öğretti, güzelliği öğretti. Sevgi varken, barış varken, karşılaşmak varken, tokalaşmak varken, selamlaşmak varken niye kavga ediyoruz? Çıkıyor birisi diyor ki iktidar kanadından “hakaret ediyoruz yine kavga etmiyor.” Bu söylenecek laf mı? Niye kavga edelim? Benim de düşüncem var, benim gibi düşünmeyen insanlara da benim saygı göstermem lazım. Onlar benim gibi düşünmüyorlar diye ben onları suçlayamam. Eğer bu ülkede yaşıyorsak, hem benim için demokrasi gereklidir, hem benim gibi düşünmeyen insanlar için demokrasi gereklidir. Biz bu anayasa değişikliğine niye karşı çıkıyoruz? Demokrasi için karşı çıkıyoruz. Ben benim gibi düşünmeyen insanların da hakkını savunuyorum, hukukunu savunuyorum, adaletini savunuyorum. Bugün Türkiye’nin hapishanelerinde 150’nin üstünde gazeteci var. Ne yaptı gazeteciler? Yazı yazdılar. Bir insan yazı yazdı diye, düşüncesini açıkladı diye hapse mi atılır, tutuklanır mı? Hayır değil mi? Elbette hayır diyeceğiz. Neden hayır diyeceğiz? Çünkü biz ülkemizde demokrasi istiyoruz, ülkemizde insanca yaşamak istiyoruz, ülkemizde birlikte yaşamak istiyoruz, ayrılık, gayrılık ve kutuplaşma olmasın istiyoruz. Anlaştık mı? Güzel.
MİLLİ İRADE GERÇEK ANLAMDA TEMSİL EDİLECEKSE, YÜZDE 10 SEÇİM BARAJI KALKMALI
Şimdi bize bir anayasa değişikliği getiriyorlar. Maddelerden birisi; 18 yaşında çocuk milletvekili olacak ömür boyu askerlikten muaf olacak. Şimdi sevgili anneler, Allah aşkına elinizi şöyle bir vicdanınıza üzerine koyun, sizin çocuğunuza, 18 yaşındaki çocuğunuza milletvekilliği kapılarını açacaklar mı? Hem 18 yaşında milletvekili olacak, iki yıl içinde emekli olacak, ömür boyu askerlikten muaf olacak. Sakaryalı döner ustasının çocuğu olacak bu mümkün mü? Mümkün değil. Peki kimin çocukları olacak? Ankara’daki beylerin çocukları olacak. Peki sizin çocuklarınız sevgili anneler? Eksi 35 derecede askere gidecek, El Bab’a gidecek. Size diyecektir ki, ne kadar güzel bir şey bir de çocuğunuz şehit oldu. E sen gönder çocuğunu oraya, o da şehit olsun. Madem bu kadar değerli, madem bu kadar övüyorsun sen de gönder çocuklarını oraya. Sözde bir tuzak kurmuşlar anayasa değişikliğinin içine 18 yaşındaki çocuk milletvekili olacak. Güzel olsun itirazımız yok. Niye ömür boyu askerlikten muaf? Sonra ne yapıyorlar? Milletvekili sayısını 600’e çıkarıyorlar. 450 neyinize yetmedi sizin? 550’ye çıkardınız şimdi 600’e çıkarıyorsunuz niçin? Bana bir Allah’ın kulu çıkıp şunu söylesin bir Allah’ın kulu. Biz 600 milletvekilini şunun için yapıyoruz. Yok öyle bir şey. Milli irade temsil edilsin. Milli irade parlamentoda gerçek anlamda temsil edilecekse yüzde 10 seçim barajının kalkması lazım. O zaman Saadet Partisinden de, Vatan Partisinden de, Büyük Birlik Partisinden de, diğer partilerden de yüzde 1 oy alan partinin Genel Başkanı meclise gelir. İtiraz var mı? Biz itiraz etmiyoruz onlar itiraz ediyorlar, onlar gelmesin diyorlar. Biz de diyoruz ki, gelsinler milli irade mecliste temsil ediyor. Gelsinler burada onlar da düşüncelerini söylesinler, onlar da konuşsunlar, onlar da tartışsınlar. Belki bizim bir eksiğimiz var.
BÜTÜN YETKİ BİR KİŞİYE VERİLEMEZ
Ve yine anayasa değişikliğiyle diyorlar ki, bütün yetkileri bir adama vereceğiz. Verelim mi? Sevgili anneler, size bize öğrettiniz. Belki size de anneleriniz öğretti akıl akıldan üstündür diye. Akıl akıldan üstündür, beşer şaşar, en kestirme yol bildiğin yoldur. Bunlar bize öğretildi. Bütün yetkiyi bir kişiye veriyoruz. Şimdi ailede bile önemli kararlar alınırken en azından karı koca bir araya gelirler, oturur konuşurlar şöyle bir karar alsak nasıl olur, şunu yapsak nasıl olur diye oturur konuşurlar. Bunların hiçbirisi olmayacak. Bir kişi her şeye yetkili olacak her şeye. Hem hakim olacak, hem kaymakam olacak, hem vali olacak, hem bakan olacak, hem Cumhurbaşkanı olacak, hem partinin Genel Başkanı olacak. Kabul mü? Bütün yetki bir kişiye verilemez. Tarihte de verilmemiştir, Osmanlıda da verilmemiştir. Sadrazam var en azından orada Başbakan pozisyonunda. Vezirler var en azından bakan pozisyonunda. Şimdi bunların tamamını kaldıracağız diyorlar. Bir kişiye yetkiyi vereceğiz o kişi her şeyi en iyi bilen kişi olacak diyorlar. Ya hata yaparsa? Hata yaparsa ne olacak? Faturayı biz ödeyeceğiz, hep beraber ödeyeceğiz faturayı.
ÇOCUKLARIMIZIN GELECEĞİ İÇİN BU ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİNE HAYIR DİYECEĞİZ
O nedenle sevgili anneler söylüyorum, sandığa giderken, oyunuzu kullanırken düşünün elinizi vicdanınıza koyun, kendinizi düşünün, çocuklarınızı düşünün, ailenizi düşünün, bayrağınızı düşünün, vatanınızı düşünün. Bu cumhuriyet sıradan bir cumhuriyet değildir. Biz cumhuriyetimizi acıyla kurduk, kanla kurduk, gözyaşıyla kurduk. Binlerce şehidimiz var, gazilerimiz var cumhuriyeti kurarken. Nasıl olur da Mustafa Kemal Atatürk’e bile verilmeyen yetkiler şimdi bir kişiye verilmiş olacak. O nedenle hepimizin düşünmesi lazım sandığa giderken. Yetiyor mu bu? Hayır. Hayır yetmiyor. Niye yetmiyor? Benim sorumluluğum var mı? Var. Vatandaş Kemal olarak da var, bir partinin Genel Başkanı olarak da benim sorumluluğum var. Ama benim sorumluluğum kadar her annenin de sorumluluğu var. Çocuklarınızı seviyorsanız, ülkenizi, bayrağınızı seviyorsanız ki bunda hiçbir tereddüdümüz yok o zaman sizin de sorumluluğunuz var. Çocuklarımız için, onların geleceği için bu anayasa değişikliğine hayır diyeceğiz. Çocuklarımız için, onların geleceği için, mutlu bir Türkiye’de yaşamaları için, huzurlu bir Türkiye’de yaşamaları için hayır diyeceğiz.
BU DEĞİŞİKLİĞİN FRENİ YOK, BALATASI YOK
Size bir soru sormak isterim sevgili anneler. Nereye gideceğini bilmediğiniz bir arabaya çocuklarınızı bindirir misiniz? Nereye gideceğini bilmeyeceğiniz bir trene çocuklarınızı bindirebilir misiniz? Nereye gideceğini bilmeyeceğiniz bir uçağa çocuklarınızı bindirir misiniz? Anayasa değişikliğiyle nereye gideceğimiz belli değil. Peki freni olmayan bir kamyona biner misiniz? Freni olmayan bir otomobile biner misiniz? Freni olmayan bir otobüse biner misiniz? Bu yapılan değişikliğin freni yok, balatası da yok. Çünkü bir kişi her şeye yetkili. Bir kişi her şeye yetkiliyse Türkiye bir felakete doğru yelken açmış durumdadır. Sizin sorumluluğunuz var derken şunu kastediyorum. Siz biliyorsunuz neden hayır diyeceğinizi ama belki komşunuz bilmiyordur. Komşudaki anne bilmeyebilir, akrabanız bilmeyebilir, yakın köydeki bir kadın kardeşimiz bilmeyebilir, onlara gidip anlatmak zorundasınız, onları ikna etmek zorundasınız. Kavga etmeden, kutuplaşmadan, bilgiyle, birikimle, anne sevgisiyle, ülke sevgisiyle, bayrak sevgisiyle bunu anlatmanız lazım. O nedenle sizin göreviniz çok ama çok önemli. Anneler bu işi yüklendikleri andan itibaren Türkiye’nin tablosu değişir.
EVET ÇIKARSA, TÜRKİYE BİR DİPSİZ KUYUYA DOĞRU SÜRÜKLENMİŞ OLACAK
Bir şey daha söyleyip sözlerimi bağlayayım izin verirseniz. Huzurlu bir toplum değiliz, çok kutuplaştık. Neredeyse birbirimize selam vermeyeceğiz. Her şeyi bir kavga ortamına süratle çekiyoruz. Bundan özenle kaçınacağız. Her evde tencere kaynasın istiyoruz, her evde huzur, her evde bereket olsun istiyoruz. Eğer kadın varsa evde bereket vardır. Kadının elinin değdiği her şey bereketlidir. Böyle öğrendik, böyle gördük, böyle yaşadık. Eğer bir ülkede insanlar huzurlu mudur diye, insanlar mutlu mudur diye bakarsanız, bunun tek bir ölçüsü vardır bütün dünyada. Eğer o ülkede kadının yüzü gülüyorsa o ülkede huzur var demektir. Kadın düşünceliyse, kaygılıysa, endişeliyse o ülkede huzur yoktur. Şu anda Türkiye’de nereye giderseniz gidin ister doğuya, ister batıya, ister güneye, ister kuzeye. Anneler endişeli, anneler huzursuz, anneler kaygı içinde. O nedenle bütün annelerin güldüğü bir Türkiye’yi özlüyoruz. Bütün annelerin huzur içinde çocuklarını okula gönderdiği bir Türkiye istiyoruz. Bütün annelerin çocuklarına iş bulduğu bir Türkiye istiyoruz. Birinci ayağı buna hayır demekten başlıyor. Birinci ayağı en önemli ayağı budur. Türkiye’ye demokrasiyi getireceğiz, Türkiye’de güçlü bir ekonomi olacak, Türkiye’de huzur olacak. Şunu söylüyorlar, efendim hayır çıkarsa kaos olur, hayır çıkarsa toplum gerilir, hayır çıkarsa kavga olur. Sakın bunlara inanmayın. Neden? Gayet açık söylüyorum, hayır çıkarsa Sayın Cumhurbaşkanı zaten yerinde, bir sorun yok. Sayın Binali Yıldırım Başbakan olarak yerinde bir sorun yok. TBMM yerinde, parlamento çalışıyor herhangi bir sorun yok. Biz parlamentoda çalışacağız, düşüncelerimizi ifade edeceğiz memlekette bir şey olmayacak. Niye kaos olsun, hangi gerekçeyle kaos? Ama evet çıkarsa, sonu belli olmayan bir yola Türkiye sürüklenmiş olacak bir dipsiz kuyuya doğru.
EMİN OLUN “EVET” DİYENLERİN ÇOĞU, SANDIĞA GİDİP “HAYIR” OYUNU KULLANACAK
Size bir soru; anayasa değişikliğinde başkanın kaç yardımcısı olacak bilen var mı? Ben de bilmiyorum. Niçin? İstediği kadar başkan yardımcısı olacak, 50, 100, 500, 1000 canı istediği zaman. Kimler başkan yardımcısı olacak, bu başkan yardımcılarının niteliği ne olacak bilen var mı? Belki bu taraf biliyordur bilen var mı? Emin olun ben de bilmiyorum çünkü tamamen başkanın keyfine bağlı. Mesela dayısının oğlunu yapabilir, amcasının oğlunu yapabilir, torununu yapabilir, herkesi yapabilir, askerlikten muaf da tutabilir. Peki böyle bir düzen hakça bir düzen midir? Adil bir düzen midir? O nedenle bana görev düşüyor, size de görev düşüyor birlikte çalışacağız. Sizin ikna yeteneğiniz benden çok daha yüksek. Oturacaksınız komşuya eğer kaygısı varsa, konuyu bilmiyorsa oturup anlatacaksınız, hep birlikte anlatacağız, beraber söyleyeceğiz, kavga etmeden, dövüşmeden, kırgınlık yaratmadan güzel dilimizle ki annelerin dili her zaman güzeldir. Annelerin şarkıları her zaman güzeldir. Annelerin ağıtları her zaman güzeldir. Bizim en büyük arzumuz anneler gözyaşı dökmesin. Anneler kendi ülkelerinde çocuklarıyla, eşleriyle birlikte huzur içinde yaşayabilsinler. Bütün mücadelemiz bunun üzerine.
Bakın, tek adam rejimi nerede vardı? Libya’da vardı. Kaldı mı? Libya diye bir devlet bile kalmadı. Irak’ta vardı bakın ne oldu Irak? Parçalandı hala iç savaş var. Suriye’de vardı ne oldu? Suriye’nin halini hep beraber görüyoruz, 4 milyon Suriyeli şuanda Türkiye’de.
O açıdan verilen her oyun ne kadar değerli olduğunu düşünün. Verilen her hayır oyu çok ama çok değerlidir. Türkiye için değerlidir, bayrağımız için değerlidir, çocuklarımız için değerlidir, vatanımız için değerlidir.
Söyledim, annemden kavgayı öğrenmedim, tam tersine “sakın kavga etme” derdi. Babamdan da öğrenmedim. Ama oturup konuşmayı, düşüncelerimizi birbirimize aktarmayı, uygarca tartışmayı elbette hepimiz arzu ederiz. Benim söylediklerime zaman zaman karşı taraftan itirazlar geliyor. Kendilerine şu teklifte bulundum Sayın Cumhurbaşkanına da, Sayın Binali Yıldırım’a da, Sayın Devlet Bahçeli’ye de. Niye biz de uygar insanlar gibi onların arzu ettikleri bir televizyon kanalında yan yana gelip konuşmuyoruz. Eğer ben yanlış söylüyorsam bana söylersiniz ben de öğrenmiş olurum. Ama siz yanlış yapıyorsanız e benden de dinlemeniz lazım, belki ben sizi ikna ederim. Öyle değil mi? Uygar insanlar gibi. Japonya’da olur, Fransa’da olur, Amerika’da olur, İngiltere’de olur, Hollanda’da olur. 1980 öncesi Türkiye’de de oluyordu niye şimdi olmuyor, hangi gerekçeyle olmuyor? Hatta şu teklifte de bulundum. Siz yarım saat konuşun bana 15 dakika yeter, ben 15 dakika konuşacağım. Size daha fazla süre versinler. Böylece vatandaşımız evinde oturup televizyon izlerken kimin doğru, kimin yanlış söylediğini öğrenmiş olacak. Buna cesaret edemiyorlar. Cesaret edebilirler mi? Peki soru şu; neden cesaret edemiyorlar? Onlar da biliyorlar ki biz doğruyu söylüyoruz. Onlar da çok iyi biliyorlar. Yapılan yanlışın onlar da farkındalar. Emin olun evet diyenlerin çoğu sandığa gidip hayır oyunu kullanacaktır. Ben bunu da gayet iyi biliyorum.
Hayırımız hayırlı olsun. Son birkaç cümle. Hayırın her zaman hayırlı olacağını unutmayın. Ama evetin vebali çok ağırdır. Sevgili anneler evetin vebali çok ağırdır. Türkiye’yi, çocuklarımızı sonu belirsiz bir alana itmiş olacağız. Onun için diyorum düşünelim, sandığa gidelim oyumuzu öyle kullanalım.
Hepinize şükran borçluyum, hepiniz sağ olun, var olun diyorum. Söyledim yine söylüyorum bütün annelerin ellerinden öpüyorum. Geleceğimiz, umudumuz güzel Türkiye’nin anneleri hepiniz sağlıcakla kalın, hoşça kalın, inşallah hayırlara vesile olur.
Kaynak: chp.org.tr
HABERE YORUM KAT