GENEL BAŞKAN YARDIMCISI VE PARTİ SÖZCÜSÜ BÜLENT TEZCAN’IN BASIN AÇIKLAMASI (03 OCAK 2018)

GENEL BAŞKAN YARDIMCISI VE PARTİ SÖZCÜSÜ BÜLENT TEZCAN’IN BASIN AÇIKLAMASI (03 OCAK 2018)

GENEL BAŞKAN YARDIMCISI VE PARTİ SÖZCÜSÜ BÜLENT TEZCAN’IN BASIN AÇIKLAMASI (03 OCAK 2018)CHP Genel Başkan Y..

GENEL BAŞKAN YARDIMCISI VE PARTİ SÖZCÜSÜ BÜLENT TEZCAN’IN BASIN AÇIKLAMASI (03 OCAK 2018)

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Bülent Tezcan, Genel Merkezde düzenlediği basın toplantısında şöyle konuştu:



Değerli basın mensupları, hepiniz hoşgeldiniz. Merkez Yönetim Kurulu toplantımızı tamamladık. 2018 yılının ilk Merkez Yönetim Kurulu toplantısını yaptık, sizlerle de ilk basın toplantısını yapıyoruz. Öncelikle 2018 yılının hem sizler için, hem milletimiz için, halkımız için ve bütün insanlık için mutlu, güzel, huzurlu bir gelecek getirmesini diliyorum. Dünyada savaşlar olmasın, çatışmalar olmasın, huzur ve adalet hakim olsun diye iyi dileklerimi yine yılın ilk basın toplantısında sizin aracılığınızla hem sizinle, hem de kamuoyuyla paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, tabii  iyi niyetlerle başlıyoruz ama dünyada iyi şeyler olmuyor. Ortadoğu uzun zamandan bu yana biliyorsunuz bir yangın yeri halinde. Bunun düzelmesini beklerken komşumuz İran’da da başka içerde çeşitli gerilimlerin yaşandığını görüyoruz. Öncelikle biz İran’ın bölgede önemli bir ülke olduğunu biliyoruz. İran’ın istikrarının sadece İran için değil, hem bölge için, hem Türkiye için çok önemli olduğunu biliyoruz. Bir ülkenin içerisinde yaşayan halkların, ulusların istekleri, talepleri olacaktır. Bunların demokrasi ve özgürlük çerçevesinde suhuletle ele alınması, sükûnetle ele alınması gerektiğini düşünüyoruz ve bu çerçevede bölgede özellikle şiddetten kaçınmaya herkesin özen göstermesini bekliyoruz. Hem İran’da hükümetin, iktidarın, devlet çevrelerinin hem de toplumsal hareketin içerisinde bulunanların itidal içerisinde olmasını ve bütün taraflara şiddetten özenle kaçınmayı tavsiye ediyoruz. Bölgede sağduyu ve itidalin hakim kılınması hepimiz açısından, hem İran için, hem Türkiye için, hem bölge için önemlidir. Bu nedenle demokratik hak ve özgürlükler çerçevesindeki taleplere dünyanın her yerinde saygı duyulması beklentimizdir. Ama bu meselenin çatışma ortamına taşınmaması içinde özen gösterilmesi beklentimiz yüksek düzeydedir. Biran önce konunun suhuletle çözüme kavuşturulmasını diliyoruz.

Değerli arkadaşlar, asgari ücret açıklandı. Biz asgari ücret net 2 bin lira olsun demiştik. Net 2 bin lira. Biliyorsunuz asgari ücretle ilgili bizim önerilerimiz öncü olur. 2015 Haziran seçimlerine girerken asgari ücret net 1500 lira olacak demiştik. Önce kıyameti koparmışlardı sonra 1500’e çıkaramadılar ama yükseltmek zorunda kaldılar. Şimdi biz asgari ücret net 2 bin lira olsun dedik. Ödenebileceğini biliyoruz, işadamına, işverene yük olmadan net 2 bin lira asgari ücretin verilebileceğini biliyoruz, hesaplarını yaptık. Ama ne yazık ki, işçinin nasıl geçineceğini düşünmeyen bir hükümetle karşı karşıyayız. Asgari ücret 1603 lira oldu. Biz 2 bin lirayı ezbere söylemedik. TÜİK’in, devlet kuruluşu Türkiye İstatistik Kurumunun yaşam maliyeti 1893 lira. Asgari yaşam maliyeti 1893 lira ve bunun üzerinden 2 bin lira olmalı, insanlar asgari ücret en az ücret demektir. Açlık sınırı 1608 lira. Tespit edilen asgari ücret 1603 lira, açlık sınırının altında değerli arkadaşlar. Yoksulluk sınırı 5 bin 400 lira onun hayli hayli altında ve yaşam maliyetinin altında. TÜİK’in belirlediği yaşam maliyetinin altında.

Değerli arkadaşlar, asgari ücret pazarlığa tabi bir ücret olamaz. Asgari ücret adından belli en az ücret, hayatta kalabilmesi için en az ücret geçimini sağlayabilmesi için. Pazarlığı olur mu? Pazarlık ücreti değildir asgari ücret. Ama gelinen noktada 1603 lira açlık sınırının altında bir asgari ücret tespit ediliyor. Bu işçiye açlık sınırının altında yaşayacaksın demektir. Ücretliye seni açlığa mahkum ediyorum demektir. Hükümet bu asgari ücret tespitiyle asgari ücretli çalışana seni açlığa mahkum ediyorum, sana bu müstahak demiştir. Bu cümleleri belki kullanmadılar ama buna benzer bir cümle kullandı AK Parti Genel Başkanı Erdoğan ne dedi çıktı? Ya 1603 lira neyinize yetmiyor dedi, elinize dilinize dursun dedi. Bu ifade Recep Tayyip Erdoğan’a ait ifadedir. Elinize, dilinize dursun dedi. Kime diyor? Açlık sınırının altında ücret tespit ettiği kişiye diyor. Bunu söyleyen kim? Kendi sarayının bütçesi bir dakikada bir asgari ücret yiyor. Sarayın bütçesi 845 milyon 365 bin lira bir yıllık bütçesi. Hesap meydanda. Bir yıl 525 bin 600 dakika hesabını yaptık. Bir yılda 525 bin 600 dakika var, sarayın bir yıllık bütçesi 845 milyon 365 bin lira. Bölün bunu dakikaya bir dakikası 1608 lira dakika bir gol bir. Her geçen dakikada bir asgari ücretli parası harcıyor saray. Hem de öyle çalışma saatine göre değil, günlük 8 saat çalışma hesabına göre değil. Gün 24 saat diye hesap ettiğimizde bir dakikada gece uyurken de bir dakikasında bir asgari ücretlinin maaşını yiyor saray. Şimdi biz basın toplantısına başlayalı 6 dakika oldu, başladığımızdan şuana kadar 6 asgari ücretlinin parası saraya aktı, gidiyor. Taksimetre çalışıyor, her dakikada bir asgari ücretli.

Şimdi bu saltanatı yaşayanlar, bu israfı yaşayanlar, bu saltanat içerisinde hüküm sürenler işçiye diyorlar ki, elinize, dilinize dursun 1603 lira neyinize yetmiyor. Şimdi millete havale ediyorum, millete soruyorum kimin eline, diline dursun? Bu sözün muhatabı kim? Bu sözün muhatabı oturdukları, sürdükleri saltanatın bir dakikalık maliyeti bir asgari ücrete eşit olanlardır. Bu kadar açık. Uykularının bile bir dakikası bir asgari ücretlinin bir aylık geçiminin bedeli. Uykularının, kafalarını yastığa koyduklarında uyumak için geçen her bir dakikada sabaha kadar her bir dakikada bir asgari ücret parası atıyor, numaratör çeviriyor. Böyle bir saltanat. Osmanlı’yı böyle bir saltanat sefası yıkmıştı unutmasınlar bunu. Bu millete bunu yapmaya hakları yok. Bunu diyene bakın, elinize, dilinize dursun diyen 2004 yılının 3 Mart’ında kendisi Başbakanken Erdoğan maaşını Alman Başbakanı Schröder’in maaşıyla karşılaştırmıştı ve demişti ki, Schröder 15 bin Euro maaş alıyor, bizimki 3 bin Euro küsur, rezil etti bizi birde dünyaya. Bizimki 3 bin Euro küsur, ben milletvekili artı Başbakan maaşımla geçinemiyorum demişti. Ticaret yapmasam geçinemem demişti. Bu Erdoğan’ın sözü, 2004 yılında söylediği söz. 3 bin Euro, Avro. 3 bin küsur Avro söylediği 15 bin liraya tekabül eder bugün. Yani 15 bin liraya ben ticaret yapmazsam geçinemem diyen birisi şimdi 1603 liraya geçinemem diyene eline, dizine dursun diyor. Bunun neresinde insaf, neresinde vicdan, neresinde izan var Allah aşkına?

Değerli arkadaşlar, tabi Türkiye bu tablodan çıkacak. Bu tablo AK Parti hükümetinin ücretliyi, işçiyi, çiftçiyi, esnafı mahkum ettiği bir tablo. Biz bu tabloyu, Türkiye’nin böyle bir tabloyu hak ettiğine inanmıyoruz.

Bakın, geçenlerde gitti Afrika gezisinde, bu sırada Afrika’da çok dolaşmaya başladı Erdoğan. Afrika gezisinde gitti Tunus’ta Tunus’tan zeytinyağı alabiliriz dedi. Allah Allah, anlamak mümkün değil Tunus’tan zeytinyağı alabiliriz diyor. Ya Türkiye’de sen zeytin alanlarını talan ettireceksin, zeytinleri söktüreceksin, inşaat alanı yapacaksın, zeytinleri korumak için vatandaş sokaklara dökülecek, zeytinlerin altına yatacak çiftçi kadınlarımız, Ayşe analar, Fatma bacılar yatacak bu benim evladımdır diyecek, zeytin kuranı kerimde kutsal kitabımızda adı geçen bitkilerden biridir diye canını verecek, mücadele edecek Anadolu’da, Trakya’da, bu coğrafyada vatandaş zeytini korumak için çaba harcayacak, sen buna rağmen zeytini sökeceksin, en son kanun hükmünde kararnameye de koyacaksın zeytin talanını son OHAL KHK’sına da. Ondan sonra Tunus’tan zeytinyağı alacağım diyeceksin. Ya ihanet arıyorsanız ihanet burada. FETÖ’deki ihanetler ayrı onları biliyoruz, söyledik de, bu ihanet değil mi, ihanetin büyüğü burada. İhanet çetelerini devlete yerleştirdiniz tamam şimdi de milletin bağrına, ticaretin, tarımın bağrına hançer saplıyorsunuz ihanet burada. Bu ihaneti ne yapacağız bu ihaneti?

Değerli arkadaşlar, Tunus’ta 80 milyon zeytin ağacı var. Türkiye’de 170 milyon zeytin ağacı var. Bizim zeytinciliğimizi dünyaya zeytinyağı satacak şekilde geliştirmemiz gerekirken Tunus’tan zeytinyağı alıp Türkiye’deki zeytinciye de bir kere daha darbe vurmanın hesabında. Pamuğu bitirdiler, pamuk ithal ediyoruz, pamuğu gidiyoruz Türkiye’de Akdeniz, Ege pamuk ekim alanları daralırken gidiyoruz ABD’den pamuk alıyoruz, Bulgaristan’dan saman alıyoruz, Rusya’dan buğday alıyoruz, Kanada’dan mercimek alıyoruz. Türkiye dünyada tarımda kendi kendine yeten yedi ülkeden birisiydi, şimdi ithalat cenneti oldu. Bir ithalat lobisi var. AK Parti iktidarıyla el ele tutuşmuş milletin kanını emen, kene gibi kanını emen bir ithalat lobisi var.

Çiftçinin borcu 2002’de 1 milyar liraydı, bugün 89 milyar liraya çıkmış çiftçinin borcu. Çiftçinin 2006 yılından buyana destekleme alacağı devletten 102 milyar lira. Hane başına 47 bin lira çiftçinin alacağı var. Ve şimdi siz kalkıyorsunuz gümrük vergilerini sıfırlıyorsunuz, en son çıkan yıl sonundaki kararnamede arpa ithalatında gümrük vergisini sıfırladılar. Yani siz Türk çiftçisine düşman mısınız, bu millete düşman mısınız? Siz ithalat lobilerinin ortağı olarak kendi saltanatınızı sürdürürken bu milleti yoksulluğa mahkum etmeye yemin mi ettiniz, bunun için mi varsınız orada? İhanet burada. Bu ihanetin bedelini millet inşallah ilk seçimde soracak. 2018 – 2019 bu düzenin değişeceği yıllar olacak.

Kamyoncu perişan, 1 milyon 200 bin kamyon esnafı var kamyoncu, lüks yat sahipleri vergisiz mazot kullanırken alın teriyle çocuğunun rızkını sağlamaya çalışan kamyoncu vergiden beli bükülmüş mazot parasını ödeyemez durumda, deposunu dolduramaz durumda. Çiftçiye mazot pahalı vergiyle, kamyoncuya mazot pahalı vergiyle ama yat sahibine, tekne sahibine vergisiz mazot. Böyle bir düzen, böyle bir adaletsizlik olur mu? Bu adaletsizliği gidermek siyasetin görevi, bizim görevimiz. Bunun için yapıyoruz siyaseti. Onun için bizim iktidarımızda çiftçinin de, kamyoncunun da yüzü gülecek. Onun için asgari ücret 2 bin lira olsun diye öncü oluyoruz.

Bu çerçevede 2018 yılı Türkiye’de bunları daha uzun uzun konuşacağımız ve inşallah bu anlayışın iktidar olacağı bir yıla dönüşecek.

Değerli arkadaşlar, AK Parti Genel Başkanı Sayın Erdoğan Kastamonu konuşmasında gençlere dedi ki, gençler şiir okudular o arada. Gençler dedi, o şiiri okuduğum için ben dedi hapis yattım, içeri girdim ama şimdi sizi kimse içeri atamaz dedi. Hani var ya o meşhur şiir. Bir şiir bir cihana bedel oldu. Ömür boyu o şiiri söylüyor. Şimdi tabi ki, bir şiir nedeniyle hapse girmesi doğru değildi, onun savunulacak hiçbir yoktur, o başka bir iş. Ama şimdi yaşanan tabloya bakın, diyor ki ben o şiiri okudum diye hapse girdim, içeri girdim, ama şimdi sizi kimse içeri atamaz elhamdülillah nereden nereye geldik diyor. Doğru elhamdülillah nereden nereye geldik. Erdoğan’ın hapse düşmesine sebep olan şiirleri Erdoğan’ın tasvip ettiği gençler okudu diye hapse atılmazlar öyle bir Türkiye’deyiz doğru. Ama Erdoğan’ın hoşuna gitmeyen 140 karakterlik twitleri attı diye yüzlerce gencin soruşturulduğu ve hapse girdiği bir Türkiye’de yaşıyoruz. Elhamdülillah oradan buraya geldik. Yani şimdi Cumhuriyet Gazetesinin internet sorumlusu Oğuz Güven 55 saniye twitter paylaşımı 55 saniye kaldı diye 3 yıl bir ay hapis cezası aldı. 55 saniye, 4 dize şiiri okudu diye değil 55 saniye bir tweet kaldı diye 3 yıl bir ay hapis cezası aldı. Yani twitter takip ordusu kurdunuz. Devlet eliyle, hükümet eliyle bir twitter takip ordusu kurdular başına dolgun maaşlarla oturttukları adamlar bütün Türkiye’de kim Cumhurbaşkanı makamında oturan, orayı işgal eden Erdoğan’la ilgili tweet atıyor diye bunu soruşturuyorlar. Yani sen 4 dize şiir için 400 yıl konuşuyorsun, ömrün olsa 400 yıl konuşacaksın 4 dize şiir için. Ama 140 karakter tweet attığı için tutuklu olan, takibat geçiren, soruşturulan yüzlerce genç var. Öyle bir Türkiye işte elhamdülillah nereden nereye diyorsun ya, elhamdülillah oradan buraya geldik. Şiir okuyanların hapse atılması haksızdı ama o hapse atılanların da sandıktan çıkıp demokratik yolla iktidar olup devletin en tepesine çıkabilmesine imkan veren bir Türkiye’den tweet attı diye gençlerin soruşturulduğu, yüzlerce gencin hapis tehdidiyle konuşmaya korktuğu bir Türkiye’ye geldik. Eğer dönüşümü takip ediyorsanız buradan takip edin. Nereden nereye aldınız Türkiye’yi getirdiniz.

Değerli arkadaşlar, geçtiğimiz hafta özellikle bir başka tartışma daha gündemde çok devam etti. Darbe gecesi ne olmuş, darbe gecesi kim neredeymiş? Sayın Genel Başkanımız darbe gecesi Bakırköy Belediye Başkanının evindeymiş, fotoğrafları güya bunlar çıkardılar da o fotoğraflardan sonra bir büyük kaçışı tespit etmişler havasına girip böyle bir yalan ve iftira üzerinden gündemi değiştirmeye çalışıyorlar. Darbe gecesi Genel Başkanımızın ne yaptığını herkes biliyor. Daha uçak İstanbul havaalanına indiğinde uçaktan inmeden darbe kimden gelirse gelsin karşıyız diyen Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’dur. Yanında teselli ettiği kişi AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı’dır. Eğer siyasetin polemik iştahı vicdanını karartmamışsa o günü bütün samimiyetiyle çıkar anlatır uçakta Genel Başkanın kendisine ne söylediğini daha havaalanından inmeden önce.

Değerli arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı o dönemde bütün kamuoyuyla darbeye karşı olduğunu o gece paylaştı. Bizler onun talimatı, bilgisi doğrultusunda TBMM’ye ilk giden milletvekilleriyiz, kapıyı açtırıp giren milletvekilleriyiz. Biriside benim orada. Onların çoğunluğu bir kısmı neredeydi biz onu bilmeyiz ama biz o gece bombaların altına başımızı soktuk, Genel Başkanın bilgisiyle, talimatıyla oradaydık biz. Bu polemiğin üzerinden nereye girmeye çalışıyorlar, neyi saklamaya çalışıyorlar? Şimdi sen Cumhurbaşkanlığının imkanlarıyla devletin kara ve havada bütün koruma filosunu arkana alacaksın, koruma filosuyla korunacaksın. O koruma filosunun koruması sayesinde kendini saklayacaksın, ondan sonrada alan güvenlikleri sağlandıktan sonra ortaya çıkacaksın İstanbul’da gelip havaalanında ortaya çıkacaksın, senin için güvenlik sağlamak hak, mubah ama Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı geceyi Bakırköy Belediye Başkanının mütevazi evinde geçirdi diye bunun üzerinden tezvirat yapacaksın. Neyin tezviratını yapma peşindesiniz? Nerede olacaktı sokakta mı olacaktı Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı? Hanginiz sokaktaydınız? Hanginizin tankın üstünde resmi var, hanginiz tankın önüne yattınız? Yalanlarla bu milleti bir başka ayrışmanın içerisine taşımanın anlamı yok. Bütün bu koruma ordusuyla beraber güvenlik sağlandıktan sonra İstanbul Atatürk havalimanına indiniz, buna rağmen Ankara’ya 4 gün gelmedin 4 gün. Genel Başkanımız 16 Temmuz günü uçaklar çalışmadığı halde, havaalanları kapalı olduğu halde bütün imkanları zorlayarak karayoluyla geldi Ankara’da Genel Kurula katıldı. Sen neredeydin Erdoğan? 16’sında neredeydin, 17’sinde neredeydin, 18’inde neredeydin? 4 gün Ankara’ya niye gelmedin 4 gün? Sarayın saltanatın burada, 4 gün buraya niye gelmedin? Güvenlik endişesiyle gelmedi, böyle söylediler. Güvenlik endişesiyle Ankara’ya 4 gün gelmedin. Verilecek bir hesap varsa bunun hesabını vereceksin bunun. Senin arkanda bütün devletin koruma filosu vardı, darbe bastırılmıştı. Buna rağmen Ankara’ya 4 gün gelmedin. Ilgaz tünelinde Başbakan’ın ne işi vardı? Bizim tepemize bombalar atılırken Başbakanın Ilgaz tünelinde ne işi vardı? Hangarda güvenlik sağlanıncaya kadar saklananların hesabını vermeden kalkıp Genel Başkanın o gece Bakırköy Belediye Başkanının mütevazi evinde kalması üzerinden hangi polemiğin peşindesiniz? Sanki sokaklarda dolaşmışlar sabaha kadar? Hangi hükümet üyeniz sokaklardaydı?

Bir başka önemli nokta, sanki bu fotoğraflar sonradan ortaya çıkmış. Arkadaşlar bu fotoğraflar 16 Temmuz günü, 15 Temmuz’un ertesi günü 16 Temmuz günü partinin basın bürosu tarafından servis edilmiştir. Öyle gizli saklı değil, bilerek Genel Başkanın nerede olduğu, nereye gittiği bilgi verilmiştir. Genel Başkanın veremeyecek bir hesabı olmadığı için sakladığı bir fotoğrafı da yok. Siz bu fotoğraflardan o gün haberiniz vardı, bugün değil o gün haberiniz vardı. Peki buna rağmen Ağustos ayında bundan 20 gün sonra Yenikapı mitinginde çıkıp niye teşekkür ettin Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanına? Niye çıkıp teşekkür ettin? Türkiye’yi yalanlar üzerinden, iftiralar üzerinden ayrıştırmanın hiç kimseye bir faydası yok. 15 Temmuz’la ilgili neyin ne olduğu, kimin ne olduğunu tarih yazdı. 15 Temmuz’a Türkiye’yi kimin sürüklediğini tarihin sayfalarında arayan herkes bulabilir. 15 Temmuz’a karşı kararlı duruşu kimin gösterdiğini bulabilir. O tarihten 16 Temmuz’dan itibaren de gelecekte nasıl yürünmesi gerektiği konusunda en doğru ikazları kimin yaptığını da tarih biliyor. Biz meclisi devre dışı bırakmayın dedik, parlamentoyu devre dışı bırakmayın dedik. Yeni cemaat ve tarikat ittifaklarıyla tekrar devleti çöküşün eşiğine getirmeyin dedik. Ama 20 Temmuz darbesini ürettiler. 15 Temmuz darbesine karşı direnişten 20 Temmuz darbesini ürettiler ve 20 Temmuz darbe sürecinde yarattıkları OHAL rejimiyle Türkiye’de muhalefeti yok etmek konusunda epey maharetli adımlar attılar ama başaramayacaklar.

Bakın, bütün bunları bir bahaneyle yaptılar. Milleti kandırdıkları tek bir şey var FETÖ’yle mücadele ediyoruz diye. Yalan söylüyorlar, FETÖ’yle mücadele etmiyorlar, edemezler. FETÖ’yle mücadele etmek için darbenin siyasi ayağını ortaya çıkarma kararlılığı olması gerekir. Darbenin siyasi ayağı araştırmasının kendilerine dokunacağından korkanlar o riskin altında bulunanlar siyasi ayağı ortaya çıkaramazlar. Bu hükümetin başındakilerin temel problemi budur. Onun için darbe araştırma komisyonunu körelttiler, çalışamaz hale getirmeye çalıştılar. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra da FETÖ’yle ilişkileri kopmadı. Şimdi Halkla İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcımız Yasemin Öney Cankurtaran daha önce FETÖ ve AK Parti yönetimi ilişkisini yazmıştı, hazırlamışlardı. Şimdi 15 Temmuz’dan sonrada ilişkilerinin nasıl devam ettiğini gösteren güzel bir çalışma yaptı. Bu çalışma dağıtılıyor, basıldı, bütün Türkiye’de dağıtılacak, kamuoyunun bilgisine sunulacak. 15 Temmuz’dan sonrada AK Partiyle FETÖ’nün ilişkileri devam etmiştir, nasıl devam ettiğini merak edenler bu kitapçığı okusunlar. Bunun içerisinde fotoğraflarıyla her şeyiyle var.

Değerli arkadaşlar, Türkiye hızla OHAL rejiminden çıkmak zorunda. Başka çaresi yok Türkiye’nin. Onun için daha öncede söylemiştik Olağanüstü hale karşı bütün OHAL’in etkilerini konuşacağımız ve buna karşı bir büyük toplumsal mutabakatı sağlayacağımız çalışmalarımızın önümüzdeki dönem devam etmesi lazım. İş dünyası karşı, sendikalar karşı, emek dünyası karşı, üniversiteler karşı, herkes karşı, OHAL sadece özgürlükleri yok eden bir düzen değil, OHAL düzeni aynı zamanda ekmeği, işi, aşı yok eden bir düzen. OHAL kalkmadığı sürece Türkiye ekonomik istikrarını, siyasi istikrarını, toplumsal istikrarını sağlayamaz. OHAL istikrar sağlama değil, istikrarı bozma aracı haline gelmiştir. Bu nedenle derhal OHAL’in kaldırılması gerekir. Ocak ayında gündemimizde bu olacak TBMM’de.

 Onun için yine Sendikalar ve Sivil Toplum Örgütlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcımız Veli Ağbaba’nın organizasyonunda bu ay içerisinde bir OHAL çalıştayı yapıyoruz. 15 Ocak Pazartesi günü Türkiye Barolar Birliği Konferans salonunda yapılacak OHAL çalıştayı. İş dünyası, emek dünyası, üniversiteler, yargı dünyası, medya dünyasının temsilcileri OHAL’in etkilerini ve OHAL’le ilgili düşüncelerini paylaşıp buradan bir ortak çıkış yolunu konuşacakları geniş bir çalıştay olacak. Bütün vatandaşlarımızı da bu çalıştaya davet ediyoruz OHAL çalıştayına.

Değerli arkadaşlar, 2018 yılında Türkiye’yi daha aydınlık, daha güzel bir geleceğe hazırlama inanç ve göreviyle çalışmamıza devam edeceğiz. Hepinize teşekkür ediyorum, soracağınız sorular varsa cevaplayabilirim.

Soru- E           fendim Abdullah Gül ismi üzerinden bir eleştiri, bir polemik devam ediyor. Özellikle AK Partililerle Gül arasında. Cumhuriyet Halk Partisi ortak aday noktasında bu tartışmanın neresinde? Birinci sorum bu.

İkinci sorum müsaadenizle diyanetin internet sitesinde bir açıklama yapıldı efendim kız çocuklarının buluğ çağıyla ilgili 9 yaş olarak ilan edildi. Buluğ çağına gelen kızlarla nikah kıyabilir dendi. Bunu nasıl yorumlarsınız? Yani kız çocuklarına küçük yaşta evliliğin önü açılıyor yorumları yapılıyor. Bunu nasıl yorumlarsınız?

Bülent TEZCAN- Sayın Abdullah Gül 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname yayınlandığında sorumlu bir devlet adamı tutumuyla bu konudaki endişelerini kamuoyuyla paylaşmıştır. Burada bunun üzerinden AK Parti yönetimi öyle bir rahatsız olmuş ki, kendi partilerinin kurucusu, Cumhurbaşkanlığı yapmış, Başbakanlık yapmış, Dışişleri Bakanlığı yapmış kadrolarını aforoz edecek kadar öfkelenmişler. Bizim kurucumuz değil diyecek noktaya gelmiş doğruysa eğer sözcülerinin söylediği beyan, basına düşen beyan kendi beyanıysa, doğruysa bunu diyecek noktaya gelmiş ve şimdi kendi tabanları üzerinde bu çıkışı, bu eleştiriyi, bu hatırlatmayı itibarsızlaştırma adına bunun bir Cumhurbaşkanlığı adaylığı polemiği üzerinden bir yatırım olarak gösterme çabasındalar yani basit bir siyaset polemiği için Abdullah Gül bunu söyledi demeye çalışıyorlar. Bu tartışma bir Cumhurbaşkanlığı adaylığı tartışması değildir. Bu tartışma Türkiye OHAL şartlarında güvende mi, değil mi o tartışmadır. Abdullah Gül’de bununla ilgili düşüncesini söylemiştir. Onların bu tuzağına biz düşmeyeceğiz. Onlar bu tartışmayı o alana çekip bir başka tuzak alanı yaratmaya ve oradaki hatırlatmanın, eleştirinin kendi tabanları üzerindeki etkisini böyle ortadan kaldırmaya çalışıyorlar. Biz o tartışmanın parçası olmayacağız. Abdullah Gül’ün uyarısı ortadadır. Bunlarında ona karşı tepkisi ortadadır.

Burada dikkat çeken önemli bir nokta şudur, Türkiye’yi yöneten AK Parti liderliğinin hangi tahammülsüz noktaya geldiğinin çok açık bir işaretidir bu. Bu kadarcık bir eleştiri ya da hatırlatmaya bile tahammül edemeyen bir anlayış yönetiyor Türkiye’yi. Millet için asıl tehlikeli olan nokta bu noktadır.

Diğer meseleye gelince, diyanetin tuhaf tuhaf o ayrıntısını bilmiyorum o fetvanın. Fetva mıdır, değil midir onu da bilmiyorum. İnternet sitesinde yani bu tip tuhaf tuhaf şeyler oluyor. O tartışmalar içerisinde Türkiye’yi bir gereksiz meşguliyetin içerisine sokmayı doğru bulmuyorum. Türkiye kararını 1923 yılında cumhuriyeti ilan ederek vermiştir. Türkiye demokratik, laik sosyal bir hukuk devletidir. Türkiye’yi bu raydan çıkarmaya dönük çeşitli hesaplar, planlar zaman zaman güçlenerek ortaya çıkmıştır. Ama onların hiçbirisi Türkiye’yi rotasından çevirmeye yetmeyecektir. Ortadoğu’nun haline bakın, Türkiye’nin bugün bütün bu tuzak ve tezgahlara rağmen hala ayakta duruyor olabilmesine bakın. Onun da en büyük katkısı, en büyük vefa borcumuz başta Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere o kadrolardır. Maya sağlam, bu işler bizim mayamızı ekşitmez maya sağlam.

Soru- Geçen günde bir açıklama yapmıştınız Belediye Başkanlarına yönelik tartışma üzerinden. Yine kulislerde Beşiktaş üzerinden bir operasyonun olacağı iddia ediliyor. Çeşitli belgelerde açıklamıştınız. O konuyla ilgili bir gelişme var mı ve bu iddiaları nasıl değerlendirirsiniz?

Bülent TEZCAN- Arkadaşlar, o konuyla ilgili gelişme bir kumpasçı hükümet suçüstü yakalandı. Yani bu konuda Beşiktaş Belediye Başkanımıza karşı hükümetin bir kumpas İçişleri Bakanlığı eliyle bir kumpas hazırlığı içerisinde olduğunu gördük. Bulamadıkları halde valiliğe yeniden yazı yazıp talimat veriyorlar. Ne yap yap git adliyede bul bunları ondan sonrada biz bunu uzaklaştıracağız diye. Yani önce kararı vermişler, ondan sonra delil toplama peşindeler. O zamanda söyledim bu şu demektir, sanığı idamına, şahitlerin bilahare dinlenmesine demektir bu. Böyle bir anlayış kabul edilebilir bir anlayış değil.

Şimdi bununla ilgili gelişme görüyoruz ki, havuz medyası üzerinden bir yeni planlama peşindeler. Havuz medyası üzerinden bunları haberleştirerek yalan ve iftiralarla bir kamuoyu yaratma hazırlığındalar. Beşiktaş Belediye Başkanı kendisiyle ilgili bütün iddialardan aklanmıştır. Bunların bir kısmı İçişleri Bakanlığı tarafından soruşturmaya değer görülmemiştir, soruşturma izni verilmemiştir. Bir kısmıyla ilgili soruşturma izni verilmemesine ilişkin Danıştay’a itiraz edilmiş verin diye ama buna rağmen Danıştay doğrudur burada soruşturma izni verecek bir şey yoktur, soruşturulacak bir konu yoktur deyip soruşturulmasına gerek yoktur demiştir. Kendisi savcılığa müracaat edip benim malvarlığımla ilgili bu yalan haberler üzerine bütün araştırmayı yapın demiştir Belediye Başkanımız daha önce bu konuda sakız gibi çiğnedikleri bu haberler üzerine. Bazı meczup dilekçeler üzerine bir kurgu planlanmaya çalışılmaktadır ama bunların hiçbirisinin gerçekle ilgisi yoktur. Yargı tarafından aklanmış, soruşturma müfettişler tarafından aklanmış hususlardır. Ama bir algı yaratılmaya çalışılıyor. Daha öncede söylediğimiz gibi biz AK Parti Genel Başkanı Erdoğan’ın daha önce kamuoyuna açık olarak bize teklif ettiği kirli pazarlığı kabul etmedik. Hani sizde yapın demişti ya Belediye Başkanlarınıza yoksa mahkemeler harekete geçer diye. Biz o kirli pazarlığı kabul etmedik. Çünkü Belediye Başkanlarımıza güveniyoruz, tereddüt edeceğimiz bir hususta yoktur. Onun rahatsızlığıyla bu saldırıları planlıyor olabilirler. Buna karşı kararlı bir şekilde mücadele edeceğiz.

Soru- Abdullah Gül konusuyla ilgili biraz daha net bir soru soracağım. 2019’da muhalefetin çatı adayı olabilir mi? İlk sorum bu.

Daha da önemlisi İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun bir açıklaması oldu geçtiğimiz saatler içerisinde tam ifadesini okuyacağım size, "Okulun çevresinde bir uyuşturucu satıcısını gördüğümüz zaman beni ne kadar kınarlarsa kınasınlar, eleştirsinler o uyuşturucu satıcısının ayağını kırmaya polis görevlidir. Gerekirse suçu bana atsın bunun suçu neyse 5 yıl içerde yatmaksa ben yatarım" diyor.

Bülent TEZCAN- Yani son sorudan başlayım, tabi ki uyuşturucu satılarına karşı kararlı bir mücadele etmeye eyvallah, buna söylenecek bir şey yok. Ama bu kadar popülist, hukuku hiçe sayan bir devlet anlayışıyla Türkiye nereye gider onu bilemiyorum. Yani devletin polisi, savcısı, hakimi yok mu? Bunun ayağını kırın dili, üslubu nasıl bir üsluptur? Bu herhalde biraz bu 696 sayılı KHK’daki bazı vatandaşa verilecek görevlerinde hangi anlayışın ürünü olduğunu ortaya koyan çarpıcı bir örnektir. Bütün uyuşturucu satıcılarına kararlı bir mücadele edeceğiz ama devlet, devleti çeteden ayıran hukuk içerisinde kalmasıdır. Esas ayrım noktası odur.

Sayın Abdullah Gül’ün adaylığı meselesi üzerinden bir tartışmanın parçası olmayı doğru bulmuyoruz. Cumhurbaşkanlığı seçimi gelince kim aday olacak, nasıl aday olacak herkes kendi mecrasında çıkar aday olur Cumhuriyet Halk Partisi de halkı, milleti tatmin edecek bir adayla o gün kamuoyunun önüne çıkar.

Teşekkür ediyorum arkadaşlar. 


Kaynak: chp.org.tr

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.