GENEL BAŞKAN YARDIMCISI VE PARTİ SÖZCÜSÜ BÜLENT TEZCAN’IN BASIN AÇIKLAMASI (12 TEMMUZ 2017)
GENEL BAŞKAN YARDIMCISI VE PARTİ SÖZCÜSÜ BÜLENT TEZCAN’IN BASIN AÇIKLAMASI(12 TEMMUZ 2017)Değerli..
GENEL BAŞKAN YARDIMCISI VE PARTİ SÖZCÜSÜ BÜLENT TEZCAN’IN BASIN AÇIKLAMASI
(12 TEMMUZ 2017)
Değerli basın mensupları hepiniz hoş geldiniz. Bundan önceki 3 MYK toplantımızı ve açıklamamızı arazide yapmıştık, açık arazide, sizlerde oradaydınız. Adalet yürüyüşü sırasında Ankara- İstanbul güzergahında yapmıştık. Sizin de yakından takip ettiğiniz gibi 9 Temmuz Pazar günü büyük bir “Adalet Mitingiyle” büyük bir adalet buluşmasıyla yürüyüşümüz noktaladı. Bugün yine normal Genel Merkezimizde çalışmalarımıza başladık. MYK’mız bugün toplantımızı yapıyor.
Değerli arkadaşlar dün Srebrenitsa Katliamının 22.yıldönümüydü. 20.yy’ın sonunda, 21.yy’ın eşiğinde, Avrupa’nın göbeğinde bir büyük insanlık katliamı güya uygar dünyanın gözü önünde yaşandı. 22. Yılında katledilen bütün Müslüman Boşnak kardeşlerimizi acıyla anıyoruz. Hepsine tekrar Allah rahmet eylesin diyoruz. Bu acıyı hatırlamakta yarar var. Çünkü dünya hala bu acıların yaşandığı bölgelerin var olduğu 21.yy ayıbı içerisinde. Bu ayıpları ortadan kaldırmanın yolu geçmişte yaşanan bu katliamlara karşı ortak bir insanlık duruşu gerçekleştirebilmektir, gösterebilmektir. Bir anlamda “Adalet” yürüyüşümüzün bir boyutu da bu ortak insanlık ülküsünü büyütebilme inancı ve ideali idi.
Yine dün büyük bir sanatçıyı kaybettik sevgili Fikret Hakan büyük bir sanat ışığımızdı, hayatını kaybetti, kendisine Allah’tan rahmet diliyoruz, ailesine baş sağlığı diliyoruz.
ADALET DAVASININ SÖZCÜSÜ KEMAL KILIÇDAROĞLU’DUR.
Değerli arkadaşlar, “Adalet” yürüyüşümüzü tamamladık. “Adalet” yürüyüşümüz sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada mazlumların ve mağdurların ışığı oldu. Bütün mağdurların özlemine cevap verdi ve bir büyük buluşma yaşadık. Ben yürüyüşe katılarak destek veren, yol boyunca tezahürat yaparak, alkışlayarak destek veren, telefonlarla destek veren, pazar günü İstanbul’a gelip mitinge bizzat katılarak destek veren, İstanbul’a gelip mitinge gidemeyecek kadar trafik sıkışık olduğundan miting alanına ulaşamayıp gönlü orada olan ve bütün Türkiye’de gönlü Maltepe Meydanında olan bütün vatandaşlarımıza ve herkese teşekkür ediyorum.
Bu Sayın Genel Başkanımızın yürüyüşü değildi, bu sadece Cumhuriyet Halk Partililerin yürüyüşü değildi. Bu bir “Adalet” çığlığıydı ve çığlık yükselmesi gereken güç ve kudretle yükseldi. Artık Türkiye’de hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Bunu adaleti özleyenlere de görüyor ve biliyor. Bunu adaletsizliğin sebebi olanlar, sorumlusu olanlar da gözlüyor ve biliyor. Bu çerçevede telaşları bir kat daha artıyor ve arttığını görüyoruz.
Değerli arkadaşlar, Maltepe Mitinginde Genel Başkanımızın 10 maddelik bir Maltepe çağrısı vardı. Türkiye’nin önümüzdeki dönemde yol haritasında bu 10 maddelik çağrıyı hiç kimsenin unutmaması gerektiğini düşünüyoruz. Önümüzdeki yol haritamızda Maltepe Çağrısındaki 10 madde, Türkiye’nin karanlıktan aydınlığa ulaşacağı yol haritasının aslında ta kendisidir. Bu çerçevede adalet talebimiz ve mücadelemiz devam edecek.
Bu yürüyüş gösterdi ki, artık Türkiye’nin bir adalet davası var. Bir adalet davası açtık ve bu adalet davasının bir sözcüsü var. Adalet davasının sözcüsü Kemal Kılıçdaroğlu’dur. Emeğiyle, alın teriyle, kararlılığıyla ve arkasındaki büyük toplumsal destekle adalet davasının sözcüsü olmuştur. Şimdi bu adalet davasının, bu adalet dava dosyasının içinin nasıl doldurulacağı önemlidir. Maltepe Çağrısı, 10 maddelik Maltepe Çağrısı bu dosyanın bir anlamda ilk dava dilekçesidir. Bütün sivil toplum örgütleri, demokratik kitle örgütleri,,demokratik kuruluşlar, adaletsizlikle karşılaşan herkes şimdi bu dosyanın içerisine kendi dilekçelerini koyacaklar. Ve inanıyoruz ki önümüzdeki süreç, bu dosya adalet özleyen ve isteyenlerin dilekçeleriyle zenginleşecek ve davayı kazanacağız. Türkiye adalet davasını kazandığı zaman baskıya, zorbalığa diktatörlüğe karşı rahat nefes almış ve demokrasiyi yerleştirmiş bir ülke olmanın onurunu yaşayacak. Refah ve huzurun yolu buradan geçiyor. Zenginliğin yolu buradan geçiyor, zenginliğin adaletli paylaşılmasının yolu buradan geçiyor. Yani Türkiye’nin geleceği bu davayı kazanmamıza bağlı ve inanıyoruz bu davayı kazanacağız.
FAŞIZM KITLELERI SOKAĞA ÇAĞIRMAZ. FAŞIZM KITLELERI SOKAĞA MECBUR EDER
Biraz önce söyledim, telaşa düştüler adaletsizliğin sahibi olanlar telaşa düştüler. Ve böylesine mazlum, masum, barışçıl bir eylemi faşizmle kıyaslamaya ve faşizm diye adlandırmaya kalkıştılar. Ak Parti sözcüsü Mahir Ünal, “Sokakta mücadele etmek faşizmdir ve siz faşizmi davet ediyorsunuz” diye bir açıklama yaptı. Sayın Mahir Ünal faşizmin ne olduğunu ya bilmiyor ya bilmek işine gelmiyor. Ya da böyle söylemek ancak kendisini korkularından kurtarıyor.
Değerli arkadaşlar, faşizm kitleleri sokağa çağırmaz. Faşizm kitleleri sokağa mecbur eder, muhtaç eder. Tıpkı Türkiye’de olduğu gibi, kitlelere, halka demokratik kanalları tıkayarak, demokratik mücadele imkanlarını yok ederek sokağa mahkum eder. Sokaktan başka çıkış yolu bırakmaz. Meclisi etkisiz hale getirerek sokaktan başka çıkış yolu bırakmaz. Yargıyı etkisiz hale getirerek sokaktan başka çıkış yolu bırakmaz. Tam da Türkiye’yi tarif ediyor aslında. Bizi sokağa mecbur eden iktidarın tek adam rejimi uygulamaları ve dayatmalarıdır. Bu noktada sokağın sesinin ne kadar etkili olduğu bir kere daha ortaya çıkmıştır. Faşizm bir şekilde kitleleri sokağa çağırır, o da iktidar olduğu zaman. Devleti elinde tutup kontrol etmeye başladığı zaman devlet gücüyle halkın bir kesimini sokağa çıkarır ve halkın geri kalan kesimiyle çatıştırmaya başlar, düşman eder. Yani kutuplaşma siyaseti güder. Tanıdık geliyor mu bu söylediklerim size? Geliyor. Bugünkü iktidarın devlet kontrolünde halkı sokağa çıkarıp bir çatışma ortamı yaratmaya dönük çağrıları aslında tarihte Hitler’in ve Mussolini’nin yaptıklarından farklı şeyler değildir. Bu nedenle “Adalet” yürüyüşüyle başlayan 15 Haziran’daki o büyük demokratik çıkış Türkiye’nin özgürlük ve demokrasi tarihinde önemli bir dönüm noktası olacaktır. Bu boş sözlere de kulak asmayacağız. Biz yolumuza kararlılıkla devam edeceğiz.
İKI 15 TEMMUZ VAR. BIRISI HALKIN 15 TEMMUZ’U DIĞERI SARAYIN 15 TEMMUZ’U
Değerli arkadaşlar Cumartesi günü 15 Temmuz’un yıl dönümü. 15 Temmuz bir darbe girişimine karşı halkın ve siyaset kurumunun cesaretle direndiği bir büyük, bir önemli tarihtir. Ancak ne yazık ki iktidar her şeyde olduğu gibi 15 Temmuz’u da ikiye ayırmıştır. Adalet ve Kalkınma Partisi her şeyde yaptığı gibi 15 Temmuz üzerinden de bir ötekileştirme kampanyası yürütmektedir. Aradan 1 yıl geçti ve bu 1 yıl içerisinde ortaya çıkan bir önemli gerçek vardır. İki 15 Temmuz var. Birisi halkın 15 Temmuz’u diğeri sarayın 15 Temmuz’u. Halkın 15 Temmuz’unda demokrasi var. Sarayın 15 Temmuz’unda darbe var. Halkın 15 Temmuz’u darbeye karşı bir büyük demokratik direniş gösterdi 249 şehit ve 2301 gaziyle, yaralıyla önemli bir destan yazdı. Sarayın 15 Temmuz’u ise, bu direnişten bir darbe fırsatı yarattı 20 Temmuz OHAL darbesini ortaya çıkardı. Sarayın 15 Temmuz’u darbeciliğin adıdır. Halkın 15 Temmuz’u darbe girişimine karşı halkın direnişi ve mücadelesinin adıdır. Bugüne kadar 1 sene geçmesine rağmen darbenin siyasi ayağı hala açığa çıkarılamadı. Memurlar bankaya para yatıran, kira parası yatıranlar, darbeyle bir şekilde irtibatlandırılıp işleme maruz kalırken bugüne kadar Fetullahçı terör örgütünü devletin bağrına yerleştirenler hala devleti yönetmeye devam ediyorlar. Onların içerisinde hiçbir sorumlu yok bulunup çıkarılan. Böyle darbeyle hesaplaşma olur mu? İşte sarayın 15 Temmuz’u o sözünü ettiğimiz darbeyi ön gören, önlem almayan ve onun sonuçlarını kullanarak bir yeni darbe yaratan anlayış bir sene geçmesine rağmen darbeyle hesaplaşmanın önünü tıkamıştır. Bugün olağanüstü hal darbeyle mücadele için değil, darbeyi, darbenin siyasi ayağını gizlemek için kullanılmaktadır. Olağanüstü hal yetkileri bunun için çalıştırılmaktadır.
TÜRKIYE BÜYÜK MILLET MECLISINI BÖLMEYE KIMSENIN HAKKI YOKTUR.
Değerli arkadaşlar cumartesi günü mecliste bir toplantı olacak 15 Temmuz’la ilgili. Resmi bir toplantı ve siyasi parti liderleri orada konuşma yapacaklar.10’ar dakikayla sınırlıyorlar. Yani 15 Temmuz gibi, bir önemli olayı konuşmak için mecliste yapılan oturumda siyasi parti liderlerine verilen süre 10 dakika. Bu 15 Temmuz’u konuşmak için verilen süre değildir. 15 Temmuz’u konuşmamak için, konuşturmamak için verilen süredir. Özellikle korkuyorlar 15Temmuz darbe planındaki sorumluların, gerçek sorumluların ortaya çıkmasından özellikle korkuyorlar. Biz cesaretliyiz, sonuna kadar bu darbe girişiminin, darbenin siyasi ayağının ortaya çıkması için mücadeleye devam edeceğiz. 15 Temmuz günü birde özel program yapmışlar, Cumhurbaşkanlığı himayesinde diye, bu özel programda mecliste yapılıyor. Mecliste yapılan özel programda Adalet ve Kalkınma Partisinin Genel Başkanı konuşacak, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı vekili konuşacak, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı konuşacak, Meclis Başkanı konuşacak ana muhalefet partisi Genel Başkanı ve Meclisteki diğer parti Genel Başkanları konuşturulmayacak. Türkiye Büyük Millet Meclisini bölmeye kimsenin hakkı yoktur.Meclis Başkanı İsmail Kahraman’a sesleniyorum, Türkiye Büyük Millet Meclisi yerleşkesi ve eklentilerinde Meclis bütünlüğü içerisinde yapılacak törenlerde sizin keyfinize göre şunlar konuşacak bunlar konuşmayacak diye bir ayrım yapma hakkınız yok. 15 Temmuz’a karşı o mecliste bombaların altında hepimiz vardık. Bende oradaydım, bütün milletvekilleri oradaydı. Bombalar sadece sizin başınıza düşmedi, hepimizin başına düştü, darbeye karşı beraber direndik, darbeye karşı halkın şimdi tankın üstüne çıkma zamanıdır sözü bizim sözümüzdür, biz çağırdık insanları tankın üzerine çıkın diye. Şimdi kalkacaksınız Türkiye Büyük Millet Meclisini kendi keyfinize göre ayıracaksınız, meclisin bir yarısını yok sayacaksınız. Milletin bir yarısını yok sayacaksınız, Milli İradenin bir yarısını yok sayıp böyle bir tören düzenleyeceksiniz. O töreni istediğiniz yerde yapabilirsiniz, Ak Parti Genel Merkezinde yapabilirsiniz ama Türkiye Büyük Millet Meclisi babanızın malı değil, 15 Temmuz direnişi de babanızın malı değil. Bunu kendi ayıplarınızı örtmenin bir yorganı haline getiremezsiniz, ayıplarınızı örtmenin bir örtüsü haline getiremezsiniz. Buna müsaade etmeyeceğiz.
15 TEMMUZ AFIŞLERI
Değerli arkadaşlar bu çerçevede bir başka ayıp 15 Temmuz afişleridir. Önce şunu söyleyeyim bütün örgütlerimiz, Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye’de bütün resmi törenlere katılıp 15 Temmuz anmalarında ve kutlamalarında yer alacak. 15 Temmuz onların babasının malı değil, hep beraber direndik. Ve 15 Temmuz’un özel olarak, gün olarak ilan edilmesinde bizim de teklifimiz var. Ancak bu hiçbir şekilde toplumu ayrıştırmanın ve bölmenin aracı haline dönüştürülemez. 15 Temmuz bir bütünlüklü mücadeleydi şimdi afişlere bakıyorsunuz Türk Silahlı Kuvvetlerini tahkir eden fotoğraflar, Türk askerini tahkir eden fotoğraflarla bir silahlı kuvvetler ve ordu düşmanlığı yaratılmış. Askerini aciz gösteren bir millet ayakta kalamaz. Bunun bir Ak Parti klasiği olduğunu biliyoruz. Daha önce Fetullahçı çeteyle beraber kumpas davalarını organize ederek, Ergenekon ve Balyoz davalarında kamuoyunu silahlı kuvvetlere karşı kışkırtma planının parçası olduklarını biliyoruz. Şimdi o planın parçalarındanbir tanesi karşı tarafa geçti birbirine düşman oldular. Ama diğer parça Ak Parti iktidarı hala devam ediyor. Dün silahlı kuvvetlerle halkı karşı karşıya getiren propaganda mekanizması bugün aynı şekilde 15 Temmuz bahanesiyle yeniden çalışmaya başlamış. O asker resimleri de Türk askeri değil onu biliyoruz ama Türk askeri gibi göstererek yabancı sitelerden aldıkları resimleri koymuşlar, utanmadan sıkılmadan aciz bir Türk Silahlı Kuvvetleri görüntüsü vermeye çalışıyorlar. 15 Temmuz’a karşı direnişte halkın siyaset kurumunun ortak direnci çok önemliydi. Ama Türk Silahlı Kuvvetlerinin demokrasiye bağlı unsurlarının da karşı çıkışı çok önemliydi. Türk Silahlı Kuvvetlerinin demokrasiye bağlı darbeye karşı unsurları bu darbenin önlenmesinde etkili olmadı, onları yok mu sayacağız? Ordusunu yok sayan bir millet ayakta kalabilir mi? Bu ne büyük bir utanmazlıktır, bu ne büyük bir acizliktir? Derhal bundan vazgeçilmesi gerekir diye düşünüyoruz.
FETÖ’CÜLERLE YOĞUN ILIŞKI IÇERISINDE OLMAK GÖZALTINA ALINMA SEBEBIYSE, ADALET VE KALKINMA PARTISI KADROLARININ HEPSININ HAPSE GIRMESI GEREKIR.
Değerli arkadaşlar darbenin siyasi ayağı özellikle gizlenmeye devam ediyor dedik. Şimdi bakıyorsunuz 3 gün önce yapılan operasyonda akademisyenler, bir grup akademisyen yeniden FETÖ’cü diye gözaltına alınmış. Koray Çalışkan Boğaziçi Üniversitesinde yaşamının hiçbir döneminde FETÖ’yle ilişkisi olmamış ama şimdi 2016 yılında ölen bir FETÖ imamıyla yoğun görüşmeleri vardı gerekçesiyle gözaltına alınıyor. Bu konuda söylenebilecek tek bir söz vardır. Eğer FETÖ’cülerle yoğun ilişki içerisinde olmak gözaltına alınma sebebiyse, bugüne Sayın Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere, Adalet ve Kalkınma Partisi kadrolarının hepsinin hapse girmesi gerekir. Hiç birisi sokakta gezemez. Methiyeler düzen onlar, Pensilvanya’yı hac yolu haline getirenler onlar, Fetullah Gülen’in rahle-i tedrisinden geçmeyenlere devlette bütün kapıları kapatanlar onlar, Fettulah Gülen’le ancak gönül beraberliği ve muhabbeti olanlara devletin kapılarını açanlar onlar şimdi kalkıp sen filancayla temas halindeydin diye, hayatında yolu hiç’ Pensilvanya’ylakesişmeyenleri FETÖ’cü diye saklamaya çalışıyorlar.
SARAYIN MECLISI ISTENIYOR, SARAYIN VEKILLERI ISTENIYOR. BIZ SARAYIN KULU OLMAYI REDDETTIK, REDDEDECEĞIZ
Değerli arkadaşlar biz biliyoruz ki suçu işleyenler asıl suçluların en önemli savunma mekanizmalarından, savunma yollarından birisi suçsuz olanları suçlu diye yüksek sesle ortaya atmalarıdır. Bugün yaşanan süreç budur. Böyle 15 Temmuz anması ve kutlaması olmaz. 1 yıl geçti ve bu 1 yıl içerisinde bir büyük iftira kervanına dönüştürdüler darbeyle hesaplaşma sürecini. Son olarak da parlamentoyu işlevsizleştiren, parlamentoyu yok eden ve 20 Temmuz darbesinin anayasasıyla tek adam rejimini gayrimeşru bir referandumla yerleştirmeye çalışan bu anlayış en son iç tüzük değişiklikleriyle bu yapıya yeni yapı taşları eklemenin peşinde. Görüyoruz ki, bu iç tüzükle özellikle muhalefetin sesi demiyorum dikkat edin, meclisin sesi kesilmeye çalışılıyor. Sadece muhalefetin değil. Milletvekilinin konuşma hakkı ortadan kaldırılmaya çalışılıyor, konuşmayan bir meclis isteniyor. Sarayın meclisi isteniyor, sarayın vekilleri isteniyor. Biz sarayın kulu olmayı reddettik, reddedeceğiz. Biz milletin vekili olarak çalıştık, milletin vekili olarak geldik. Meclis, gazi meclisin onurunu koruyacak adımları sonuna kadar atmaya ve korumaya kararlıyız. İç tüzük sürecinde de meclisi yok etmeye çalışan, meclisi sarayın meclisi haline getirmeye çalışan bu anlayışa karşı sonuna kadar mücadele edeceğiz.
Değerli arkadaşlar hepinize teşekkür ediyorum. Sorularınız varsa onları da alabilirim.
Soru- İç tüzükten bahsettiniz. İç tüzüğün alt komisyona gitme durumu var mı ve sizinAnayasa Komisyonu Başkanı Sayın Mustafa Şentop aradığınız iddiaları var bu konuda?
Bülent Tezcan- Sayın Şentop’la görüştük. Grup Başkan vekillerimizde daha sonra görüşme yaptılar. İç tüzüğün alt komisyona gönderilmesini istedik, isteme sebebimiz şudur, bu konu eğer gerçekten etkili ve diyalogla çözülmek isteniyorsa alt komisyonunda üzerinde oturulsun, çalışılsın ve bu çerçevede bir yol aransın. Yok eğer mesele polemik meselesi olarak görülüp biz ne bilirsek onu yaparız diyorsanız. Buyurun komisyonu alt komisyona sevk etmede biz düşüncelerimizi orda da söyleriz dedik. Alt komisyona gitme konusunda sanıyorum bir mutabakat oluştu. Şimdi bilmiyorum komisyon toplantısı 14:00’de başlayacak. Alt komisyona giderse alt komisyona vereceğimiz arkadaşlarımız ayrıntılı olarak getirilen teklifin tehlikelerini anlatacaklar. Ve çözüm yolu konusunda katkı sunacaklar. Yok, eğer orada anlatamazlarsa bunu tabi ki komisyon çalışmalarında anlatmaya devam edeceğiz.
Soru- Bülent Bey bu meclisteki programla ilgili olarak 15 Temmuz gecesi Meclis Başkanıyla bir görüşme yapacak mısınız bundan sonraki programda bir değişiklik yapılmasına yönelik? Bir de o gece bir yürüyüş planlanıyor Sıhhiye’de meclise. Bu yürüyüşe vekiller eşlik edecek mi? Sayın Kılıçdaroğlu’nun bazı fotoğrafları bu 15 Temmuz sürecine ilişkin bir televizyon izlerken paylaşılan fotoğraf var. Bununla ilgili neler söylersiniz?
Bülent Tezcan- Meclis Başkanına söylememiz gerekeni burada söyledik. Meclisin Başkanı olarak Türkiye Büyük Millet Meclisini bu çerçevede ayıracak, bölecek bir işlemin tarafı, sahibi olamaz. Ona engel olmak zorundadır. Grup Başkan vekillerimiz bununla ilgili gerekli görüşmeyi yaparlar, yapacaklardır tahmin ediyorum mecliste bu değerlendirmeleri yapacaklar. Bu çerçevede biz 15 Temmuz anmalarının toplumu bütünleştiren bir anlayışla ele alınması gerektiğini düşünüyoruz. Bunu hep ifade ettik.Bu sebeple resmi bölümlerde yer alacağız ama süreci bir Adalet ve Kalkınma Partisinin angajmanı içerisinde, rezervi içerisinde ele alıp bu çerçevede göremeye çalışan anlayışında parçası olmayız. Resmi kısımda biz 15 Temmuz’a halkın 15 Temmuz’unu savunacak her türlü çalışmanın içerisinde oluruz. Ama bir siyasi partinin kendi propaganda aracına dönüştüreceği bir çalışmayı devlet gücünü kullanarak da yapıyor olsa bunun parçası olmayız.
Gelelim o fotoğraflara, tabi “Adalet” yürüyüşü telaşa düşürdü. Bunu daha öncede söyledim .bir başka ses, bir başka bakış, bir başka çıkış telaşa düşürdü. Şimdi şöyle bir söz vardır, müflis tacir zorda kalınca eski defterleri karıştırırmış. Şimdi 1 sene önce o fotoğraflar doğrudan doğruya Cumhuriyet Halk Partisi tarafından basına servis edilmiş fotoğraflardır. Öyle gizli kapaklı bir yerden buldukları fotoğraflar değil. 15 Temmuz’da, 16 Temmuz günü Sayın Genel Başkanın Ankara’ya gelirken İstanbul’dan çıkışını fotoğraflayan bir seri fotoğrafın bir parçasıdır. O zaman basın birimi tarafından dağıtılmıştır. Öyle gizli, bizim gizlenecek saklanacak bir yanımız yok, izah edilmeyecek bir yanımızda yok. Zaten o resimde de gizlenecek bir şey yok. Kendileri de arkada bir şey arama çabasındalar, bir Atasözü vardır, öküzün altında buzağı aramak diye. Bu onu da geçti, öküzün altına buzağı koyma çabası bu ısrarla yapmaya çalıştıkları şey. Orada Sayın Genel Başkanın darbeye karşı o gece duruşu çok nettir, açıklamaları çok nettir, milletvekillerimizin, örgütlerimizin duruşu çok nettir, parlamento da biz sabahladık ve Sayın Genel Başkanımız 16 Temmuz günü Ankara güvenli mi değil mi diye bakmadan yollar açıldıktan sonra, ulaşım imkanı sağlandıktan sonra yola çıktı Ankara’ya geldi. Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı o zaman Cumhurbaşkanıydı, partili değildi. Şimdi Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Sayın Erdoğan niye 4 gün sonra geldi Ankara’ya? Devletin uçakları kendisine eşlik ediyor, devletin koruma ordusu kendisine eşlik ederken Ankara güvenli değil diye kendisi 4 gün sonra Ankara’ya geldi. Ama ana muhalefet partisi Genel Başkanı yollar açılır açılmaz, gece gelmenin yolunu aradı, denedi imkan yoktu. Ertesi gün sabah meclise geldi konuşma yaptı. O yüzden o resmi servis etmeye çalışanlara yani tabiri maruz görün, öküzün altına buzağı koymaya çalışanlara tavsiyem şudur, oradan size ekmek çıkmaz.
Soru- Efendim peki meclisteki o özel program için size resmi bir davet geldi mi Ak Parti tarafından?
Bülent Tezcan- Hayır. Meclisteki özel program dedikleri işte Cumhurbaşkanının himayesinde diye açıkladıkları programa, bize herhangi bir davet gelmemiştir. Zaten böylesi bir program meclis yerleşkesinin eklentisinde dahi yapılamaz bu doğru değildir.
Teşekkür ediyorum arkadaşlar.
Kaynak: chp.org.tr
HABERE YORUM KAT