GENEL BAŞKAN YARDIMCISI VE PARTİ SÖZCÜSÜ BÜLENT TEZCAN’IN BASIN AÇIKLAMASI (25 EKİM 2017)
GENEL BAŞKAN YARDIMCISI VE PARTİ SÖZCÜSÜ BÜLENT TEZCAN’IN BASIN AÇIKLAMASI (25 EKİM 2017)CHP Genel Başkan Y..
GENEL BAŞKAN YARDIMCISI VE PARTİ SÖZCÜSÜ BÜLENT TEZCAN’IN BASIN AÇIKLAMASI (25 EKİM 2017)
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Bülent Tezcan, Merkez Yönetim Kurulu (MYK) toplantısı sonrasında Genel Merkez’de düzenlediği basın toplantısında şöyle konuştu:
Değerli basın mensupları, Merkez Yönetim Kurulu toplantımızı yaptık, hala devam ediyor. Yine Türkiye’nin ve dünyanın önemli konuları var, önemli sorunlar var. Ama geçtiğimiz hafta sonu bir önemli itirafla Türkiye karşı karşıya kaldı. Öncelikle buradan başlamakta yarar görüyoruz. Neydi o itiraf? AK Parti Genel Başkanı Sayın Erdoğan’ın ihanet itirafı. İtiraf diyorum çünkü kendi söyledi. Biz ihanet etme sözünü kendimiz uydurmadık, kendi açıklamalarının içerisindedir. “İstanbul’a ihanet ettik” dedi. “Biz bu şehre, kadim şehre ihanet ettik, etmeye de hala devam ediyoruz” dedi. “Benim de bunda payım büyük” dedi. Büyük olmanın ötesinde İstanbul’a ihanetin baş sorumlusu olduğunu dünya alem biliyor, biz de biliyoruz, kendisi de bunu çok iyi biliyor.
Sayın Erdoğan, bir dönem İstanbul Belediye Başkanı olduğunda kendisini “İstanbul’un imamı” diye ilan etmişti. O da kendi ifadesi. O zaman imam sözü tehlikeli bir söz olarak kabul edilmiyordu. Henüz FETÖ’yle beraber oldukları, yan yana oldukları dönemlerdi. İmam sözünden herhalde çekinmiyorlardı. Bakın, 1995 yılının bir gazetesi. Recep Tayyip Erdoğan İstanbul Belediye Başkanı ne diyor? “Ben İstanbul imamıyım” diyor. Şimdi o günün İstanbul imamı “İstanbul’a ihanet ettik” diyor. Yani, bu ihanet itirafı aslında İstanbul imamının İstanbul’a ihanetinin itirafıdır.
İSTANBUL’A İHANETİ SADECE İSTANBUL’A DEĞİL, BİR ÜLKEYE İHANETTİR
Değerli arkadaşlar, İstanbul’a ihanetin sonuçlarının neler olduğunu hep beraber gördük. Bir kentin kültürünün yok edildiğini, kentin özellikle her yağmurda su basan, kent kimliğinin ortadan kalktığı bir büyük ihanetin yaşandığını görüyoruz, ama ihanet sadece İstanbul’la sınırlı kalmadı. Keşke sadece İstanbul’la sınırlı kalsaydı ama Sayın Erdoğan’ın ihaneti kendi itiraf ettiği İstanbul’a ihaneti sadece İstanbul’a değil, bir ülkeye ihanettir. Niye söylüyorum bunu? Bir Türkiye tablosuna bakın, yaşadığımız Türkiye’ye şöyle bir göz gezdirelim nasıl bir ülkede yaşıyoruz. Hiç kimse kendisini güvende hissetmiyor. Özgürlükler güvence altında değil. Mülkiyet hakkı güvence altında değil. İşadamı kendini güvende hissetmiyor, memur kendini güvende hissetmiyor. Güvenlik görevlisi kendini güvende hissetmiyor. Öğretim üyesi kendini güvende hissetmiyor. Öğrenci kendini güvende hissetmiyor. Türkiye’de herkes korku içerisinde. Medya kendini güvende hissetmiyor. Ciddi haberler bile manşete taşındığı zaman en önemli manşetlik haberler acaba sarayın hışmına uğrar mıyız kaygısı içerisinde hareket ediyor, herkes korku ve kaygı içerisinde. Olağanüstü hal rejimi kalıcı hale getirilmiş, OHAL rejimiyle tek adam rejimi yerleşmiş, herkesin korku içinde yaşadığı bir toplum haline gelmişiz. Güvensizlik egemen, huzursuzluk egemen. Huzur ve güven ortadan kalkmış.
Şimdi dış politikaya bakıyorsunuz Türkiye bir açmazın içerisinde. Ne kadar bataklık varsa gitmiş oraya saplanmış. İçeriye bakıyorsunuz eğitim perişan. Bütün aileler eğitimden şikayetçi, öğretmenler eğitimden şikayetçi. İşin ilginci, işin sebebi, sorumlusu olan hükümet de eğitimden şikayet ediyor. Ama çözüme yönelik ciddi bir adım yok. İşsizlik çözülememiş bir problem. Hala Türkiye’nin en önemli problemi işsizlik. Çözülmemiş, Türkiye bir yangın yeri. Terör çözümsüz bir problem, devletin içerisine iktidar eliyle terör örgütlerini yerleştirmişler, devleti terör örgütleriyle ittifak ve pazarlık içerisine sokmuş bir hükümet var ve böyle bir tabloda ülke kıyamet yerine dönmüş. Türkiye kıyamet yerine dönmüş. Hani Sayın Erdoğan’ın bir açıklaması vardı ne diyordu? Bir kutlu yürüyüşten bahsediyorlardı. Bu yürüyüşün ne olduğu belli oldu. Hani ben İstanbul’un imamıydım diyor ya, yolculuk belli. İmametten hıyanete, hıyanetten kıyamete gidiş bu yolculuk. İmametle başlıyor, ihanetle devam ediyor, oradan da ülkeyi yangın yerine, kıyamet yerine çevirmiş bir anlayışla Türkiye’yi bu noktaya getiriyor. İmametten hıyanete, hıyanetten kıyamete olan bu yürüyüşün sonunu inşallah millet sandıkta getirecektir ve yolculuk millet için hayırlı bir noktada sonuçlanacak, kıyametten selamete dönecek ve milletin selametini sandıkta hep beraber elde edeceğiz.
CUMHURBAŞKANLIĞI MAKAMI BİR ŞANTAJ VE TEHDİT MAKAMINA DÖNÜŞTÜRÜLDÜ
Değerli arkadaşlar bakın, işte bu anlayış Türkiye’yi bugün bu noktaya getiren anlayış bir aydan bu yana istifalarla meşgul ediyor. Belediye Başkanlarının istifaları meselesi. Daha önce burada söyledim, kendi parti içi sorunlarıyla meşgul değiliz. Ama kendi parti içi sorunları ve kendi kaprisleri Türkiye’nin yönetim sistemini bir sıkıntı içerisine sokuyorsa buna dur demek Ana Muhalefet Partisi olarak bizim birinci görevimiz.
Bakın, öyle bir tablo yaratıldı ki, Cumhurbaşkanlığı makamı bir şantaj ve tehdit makamına dönüştürüldü. Bugün Cumhurbaşkanlığı makamı, AK Parti Genel Başkanı Erdoğan’ın işgal ettiği Cumhurbaşkanlığı makamı şantaj ve tehdit makamı haline dönüştürülmüştür. Niye? Ne diyor Belediye Başkanlarına? Ya istifa et, ya hapse girersin. İki tane seçenek sunuyor, ya istifa et ya hapse girersin. Peki istifa ettiği zaman ortada bir suç varsa suç dosyasını kapatma taahhüdü müdür bu? Çok açık ki öyle. İstifa edersen demek ki öbür yol uygulanmayacak diyor. Nasıl uygulamayacaksın? Ortada bir suç varsa suçu örtecek misin, dosyayı ortadan mı kaldıracaksın? Eğer böyle diyorsan bu bir kirli pazarlık değil midir? Devletin tepesi kirli pazarlık yapılacak yer midir?
Değerli arkadaşlar, hangi hale geldik ve kimse çıkıp da ya siz bize nasıl böyle bir kirli pazarlık önerirsiniz, ne demek benim verilmeyecek hesabım yok. Ne demek istifa etmezsen sonu yargıdır? Sen beni nasıl böyle tehdit edersin diyen çıkmıyor.
Bakın, yapılmaya çalışılan şey çok açık. Buradan bizim Belediye Başkanlarımıza da kendilerince yönelecekleri işaretlerini de veriyorlar. Bu da ayrı bir tehdit, ayrı bir şantaj. Çok açık bir şey söylüyorum. Bizim Belediye Başkanlarımızdan hiçbir şüphemiz yoktur. Bizim Belediye Başkanlarımıza haksız bir saldırıya karşı en sert duruşu bizden göreceksiniz. Bu milletten göreceksiniz. Buna pabuç bırakmayız. Belediye Başkanlarımızı size yem etmeyiz. Sizin kendi Belediye Başkanlarınızla aranızdaki hesabın malzemesi haline Belediye Başkanlarımızı getirmenize müsaade etmeyiz. Sizin kendi Belediye Başkanlarınıza yapacağınız operasyonun kamuflaj malzemesi haline dönüştüremezsiniz Cumhuriyet Halk Partili Belediye Başkanlarını.
YALAN MI? FAŞİST DİKTATÖR DEĞİL MİSİN?
Bakın, Tekirdağ Süleymanpaşa Belediye Başkanımız şimdi savcıda ifade veriyor, şuanda gelirken konuştum. Savcıda ifade veriyor niye? Cumhuriyet Halk Partisi kongresinde yaptığı konuşma nedeniyle. Akşam havuz medyası da bir büyük kirli kampanya başlatmış. Cumhurbaşkanına hakaret ettin diyorlar. Ne demiş Belediye Başkanımız? Faşist diktatör demiş, öyle diyorlar. Yalan mı? Faşist diktatör değil misin? Faşist diktatör demek hem de partili olmayı içine sindirmiş bir Cumhurbaşkanı için nasıl hakaret oluyor? Hani savunuyordunuz ya ben parti başkanı olacağım, hem parti başkanı olacağım, hem Cumhurbaşkanı olacağım diyordunuz. Milyonlarca lirasını memleketin referandumda harcadınız parti başkanıyla Cumhurbaşkanı olabilmek için. Mühürsüz, hileli bir referandumla da oraya oturdunuz. O zaman katlanacaksınız. Bu bir siyasi eleştiridir. Faşist diktatör sözüne katlanacaksınız iki tane yolu var. Ya faşist olmayacaksınız demokrat olacaksınız ya da siyaseti bırakacaksınız. Öyle iş yok.
Ha gelelim işin bir başka tarafına. Halkı sokağa çıkmaya tahrik etmiş, isyana teşvik etmiş. Sizin demokratlığınız bu kadar işte. Demokrasi halkın sokakta derdini demokratik olarak anlatabildiği rejimdir. Kalkın ayağa demek ne zamandan beri halkı isyana teşvik ediyor. Herkesin korkudan sindiği bir toplum yaratmaya çalışıyorlar. Yaratılan iklime bakar mısınız? Ama baştan da söylüyorum, böyle bir tablo içerisinde kendilerine bir dikensiz gül bahçesi yaratmak istiyorlar ama o bahçe gül bahçesi olmaz. Çünkü bunların gül yetiştirme yeteneği yok. Bunlar bütün Türkiye’yi, sath-ı mahali zehirli otlarla kaplama yeteneğine, becerisine sahip bir siyaset anlayışını temsil ediyor.
BUGÜN İŞGAL EDİLEN CUMHURBAŞKANLIĞI MAKAMI KAOS ÜRETİM MERKEZİ HALİNE DÖNMÜŞTÜR
Değerli arkadaşlar, işte böyle bir tabloda Türkiye bir kaosun içerisine sokuldu. Çok açık bir kaosun içerisinde. Cumhurbaşkanlığı makamı devletin denge ve uyumunu temsil eden makamdır, öyle olması gerekir. Cumhurbaşkanlığı makamı devletin dengesi ve uyumunu temsil etmesi gereken bir makamdır. Ama ne yazık ki, kaos merkezi haline getirilmiştir. Bugün işgal edilen Cumhurbaşkanlığı makamı kaos üretim merkezi haline dönmüştür. Bizzat oradan, saraydan milletin seçtiği Belediye Başkanlarına talimat, tehdit ve şantajla istifa emri gitmektedir ve kendilerini direnebilecek güçte görmemektedirler. Tablo çok ilginçtir. Bundan daha büyük bir kaos olabilir mi? Tek adam rejiminin çok açık adım adım uygulamaları. Herkesi tayin ettiği, her yeri tayin ettiği kişilerle yönetmek isteyen bir tek adam rejimi var. Saray rejimi. Bugün Türkiye nüfusunun yarısı seçilmemiş Belediye Başkanları tarafından yönetilmektedir. Bir kısmı kayyumlarla görevden el çektirilmiştir. Bir kısmı da şantaj ve tehditle istifa ettirilerek görevden el çektirilmiştir. Bugün Türkiye nüfusunun yarısına yakını seçilmemiş Belediye Başkanlarıyla, atanmış Belediye Başkanlarıyla temsil edilmektedir.
Hani milli irade? Nerede milli irade? Milli irade sadece konjonktürün size uygun olduğu dönemde kullanılacak bir ifade midir? Milli irade demokrasinin özü değil mi? O zaman gelin, gelin demokrasinin özü milli irade madem böyle bir kaos var millet el koysun.
MİLLETİ ADRES GÖSTERİYORUZ, ERKEN SEÇİM İSTİYORUZ
Dün Sayın Genel Başkanımız çıktı çok açık bir şekilde, çok açık bu kaosun çözüm yolu milletin meseleye el koymasıdır. Sarayın iradesi değil, milletin iradesi esas olacaktır. Bunun içinde gelin yerel seçimleri erkene alalım. Gelin erken yerel seçim yapalım. Madem ki, Türkiye’nin bir yarısı seçilmemiş Belediye Başkanlarıyla yönetiliyor, mademki bunun sebebi sizsiniz, mademki sizin OHAL rejiminiz Türkiye’yi bu noktaya getiriyor. O zaman sarayın iradesine göre değil, milletin iradesine göre çözelim. Anayasa mı engel? Gelin anayasayı değiştirelim, yerel seçimlerin erkene alınması imkanını getirelim ve yerel seçimleri erkenden yapalım bitsin bu kaos. Herkes tedirginlikten kurtulsun. Sende kurtul. Sende iki de bir itibarın sarsılmasın istifa ettirebildi mi, ettiremedi mi, devletin tepesi Belediye Başkanlarıyla Cumhurbaşkanlığı makamını işgal edenler arasında istifa rekabetine, restleşmesine dönüşmesin. Milletin yarısı ya da hesabınıza göre yarısından fazlası seçmediği Belediye Başkanları tarafından yönetilmek zorunda kalmasın.
Biz, dün Sayın Genel Başkanımız bu çağrıyı yaptı. Bu çağrıyı tekrar ediyoruz, bakıyoruz cevap yok çağrımıza. Niye kaçıyorsunuz, sandıktan niye korkuyorsunuz? Her seferinde dönüp millet iradesi diye işinize geldiği zaman ileri sürüyorsunuz. Millet iradesi sizin konjonktürünüzün iradesi mi olacak, yoksa gerçekten milletin iradesi mi olacak? Gerçekten milletin iradesiyse hadi sandığı çağırıyoruz. Çıkın gelin, gelin bakalım. Merak ediyorum ne cevap verecekler cevap yok. Köşe bucak saklanıyorlar, perde arkasına girdiler. Sandık çağrısı geldi perde arkasına girdiler.
Cumhuriyet Halk Partisi örgütü olarak hazırız. Bugün Merkez Yönetim Kurulumuzda da ağırlıklı olarak bu konuyu konuştuk. Türkiye’nin bu kaostan çıkışının yolu seçimdir. Seçim istiyoruz. Milleti sizin keyfinize malzeme yapmaktan kurtarmanın yolu seçimdir, seçim istiyoruz. Sandıktan kaçmayın, kaçışın kurutuluşu yok. Ve biraz önce söyledim ya imametten hıyanete, hıyanetten kıyamete, kıyametten selamete inşallah. O da sandıkla olacak.
Bu arada Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı da istifa edeceğini açıklamış. Bursa açıkladı, istifa etti. İşte bir de Balıkesir başka kimler var sıralarında bilmiyoruz. Biz bundan önce İstanbul’da Belediye Meclisinde yapılan seçimde Belediye Başkan adayı göstermiştik. Dün Sayın Genel Başkanımız millete gidelim çağrısını yapmıştır. Bu nedenle artık bu kaosu kesin olarak çözecek yer millet olacağından bundan sonraki Belediye Meclislerinde bu sebeple boşalan Belediye Başkanlıklarına aday göstermeyeceğiz. Milleti adres gösteriyoruz, erken seçim istiyoruz.
Hepinize teşekkür ederim arkadaşlar sorularınız varsa alabilirim.
Soru- Konuşmanızda kısa değindiniz ama bu Mehmet Metiner AK Parti milletvekili bugün mecliste bir basın toplantısı düzenledi. Sayın Genel Başkanın dün yaptığı açıklamalara cevap verdi. Haberiniz olmuştur herhalde. İşte Cumhurbaşkanı özeleştiri yapmaktan kaçınmayan bir lider, işte özeleştiri yapmıştır diyor yani ihanet etmemiştir. Sayın Kılıçdaroğlu’nun ihanet, hain eleştirilerine karşı eleştiri olarak açıklamaları var bugün Mehmet Metiner’in. Ne dersiniz efendim bu açıklamalara?
Bülent TEZCAN- Sayın Genel Başkanımızın dün yaptığı açıklamalara cevap verecek, muhatap pozisyonundaki kişi Mehmet Metiner değildir. O yüzden muhatap alıp cevap vermeyi uygun bulmuyoruz.
Teşekkür ediyorum arkadaşlar.
Kaynak: chp.org.tr
HABERE YORUM KAT