Namık Tan, TBMM Genel Kurulunda Libya Tezkeresi Üzerine Konuştu: "Türkiye'yi Bir Şahıs Devletine Çevirmenizi Kabullenemiyoruz"

Namık Tan, TBMM Genel Kurulunda Libya Tezkeresi Üzerine Konuştu:

CHP Dış İlişkiler ve Dış Politikadan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Namık Tan, TBMM Genel Kurulunda Libya'da görev yapan Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının görev süresinin uzatılmasına yönelik Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi görüşmeleri sırasında partisi adına konuştu. 22 Aralık tarihinin, hem Sarıkamış Faciası, hem de IŞİD'in iki askerimizi canlı olarak yaktığı tarihlerin yıldönümüne geldiğine değinen Tan, Libya'da AKP Hükümetinin uyguladığı politikaların ulusal çıkarlardan ziyade iktidara yakın birtakım yatırımcılara rant alanı açmayı hedeflediğini belirtti. Trablus Hükümeti ile imzalanan ikili anlaşmaların kimse tarafından tanınmadığını hatırlatan Tan, Libya'da kamuoyunda "Laleli Çamaşırhanesi" olarak bilinen dosya başta olmak üzere çeşitli kirli işler yürütüldüğüne yönelik iddiaları da hükümete sordu.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Namık Tan, TBMM Genel Kurulunda yaptığı konuşmada şunları söyledi:

"Sayın Başkan,

Değerli Milletvekilleri,

Anayasamıza göre, savaş ilanı başta olmak üzere ülke güvenliğini doğrudan ilgilendiren konularda yetkili mercii Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Bu yüzden askerimizin ülke dışında görevlendirilmesine ilişkin tezkerelerin buraya, Genel Kurula, yenileme için “her yıl bitiminde” gelmesi gerekir. Sizin yaptığınız gibi iki veya üç yıllık süreler için değil…Bu ve benzeri uygulamalarla Yüce Meclisi her gün daha çok çiğnemenizi, Türkiye’yi – artık parti devletini bile geçtik – bir şahıs devletine çevirmenizi kabullenemiyoruz. İktidara geldiğimizde Kurtuluş Savaşını veren bu meclise itibarını yeniden kazandırmak boynumuzun borcudur.

Değerli arkadaşlar,

Bugün görüştüğümüz tezkere uyarınca Libya’da Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının bulunması hususunda iki yıl önce HAYIR oyu kullanmıştık. Aslında görüşümüz çok da değişmedi; fakat bazı olumlu yönelimler gözlemliyoruz. İki yıl önce bu tezkereye yönelik en büyük itiraz noktamız, askerimizin Libya’da savaşan iki cephe arasında açıkça taraf – hatta hedef konumunda olmasıydı. Neyse ki, bizim talep ettiğimiz noktaya doğru ilerlemeye başladınız. Trablus ve Tobruk Hükümetleri arasında açıkça taraf olmak yerine, arabulucu konumuna geçiş yapma yollarını aradığınızı görüyoruz. Aslında problemi hâlâ çözebilmiş değilsiniz, çıkarttığınız sonuç yine yanlış olacak gibi görünüyor. Yine de sınav kağıdınızda “hâl ve gidişatınıza bakarak” belki size biraz puan verebiliriz. Bu nedenle bugün tezkereye şartlı olarak evet diyeceğiz. Ancak bilin ki, bu desteği, önümüzdeki kısa dönemde Libya’da barışın ve diyalogun sağlanması, askerimizin Libya’daki operasyonlarının dünya kamuoyu gözünde hukuk dışı görünmemesi ve birliklerimizin sağ salim, kayıpsız olarak Türkiye’ye dönebilmesi şartıyla veriyoruz. Fakat bu, sizin maceracı politikanızı desteklediğimiz anlamına kesinlikle gelmiyor. Çünkü o politikalarınızın ülkemize nasıl bedeller ödettiğini iyi biliyoruz.

Değerli arkadaşlar,

Tesadüf mü dersiniz, yoksa tevafuk mu siz karar verin: Tezkere görüşmeleri tam da 22 Aralık tarihine denk geldi; yani 1914 yılında Sarıkamış Harekâtının başladığı güne…Malumunuz her yıl, Sarıkamış’ta, bir kurşun dahi atamadan, donarak veya salgın hastalıklardan yitirdiğimiz binlerce şehidimizi anıyoruz. Fakat ne acıdır ki, bu kadar vatan evladını göz göre göre ölüme yollayan maceracılığı yargılamıyoruz. 1913 Balkan Faciasından ibret almayan bir hükümetin, hülyalar peşinde 'Çarlık Rusyası'nı işgale girişmesi, binlerce vatan evladının canına mâl olmuştu. Biliriz, siz İttihatçıları pek sevmezsiniz ama hayalcilikte, maceracılıkta onları fersah fersah geride bıraktınız. Oysa Cumhuriyetimizin yönetim anlayışının en önemli özelliklerinden birisi, Osmanlı dönemindeki hatalarla yüzleşmek, yapılan yanlışları idrak ederek yeni ve akılcı bir siyaset üretmektir. Mensubu olmaktan şeref duyduğum Hariciye Teşkilatımız da böyledir. En azından, Bakanlığımız Erdoğan tarafından “verilen emirleri yerine getirme merciine” indirgenene kadar böyleydi. Şayet ulu önderimiz, Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Osmanlının yanlışlarından ibret almasaydı işte o zaman ne Kurtuluş Savaşı kazanılacaktı… ne de Cumhuriyetimiz kurulacaktı. Söylemesi dile kolay: aradan tam 111 yıl geçti. Fakat biz bugün, aynı maceracı dış politika anlayışla sınanıyoruz. O gün evlatlarımız Yemen çöllerine sürülüyordu, şimdi Yeni-Osmanlıcı hülyalarınız uğruna Libya çöllerine, Somali ummanlarına gönderiliyor. Biraz önce vurguladığımız üzere, Libya’da askeri birliklerimizin çatışmaya girme riski azaldı. Fakat bu, onların tam olarak güvende olduğu anlamına gelmiyor. Şayet, korktuğumuz başımıza gelir, silahlı kuvvetlerimiz Libya’da kayıp verirse işte o zaman milletimizin önünde sizden hesap soracağız, bilesiniz.

Değerli arkadaşlar,

Öncelikle bir konuyu daha açıklığa kavuşturmamız gerekiyor. Biz sınırlarımız dışındaki askeri operasyonlara yönelik görüşümüzü açıklarken, Türk Silahlı Kuvvetleri hiçbir koşulda ülke dışına çıkmasın demiyoruz. Türkiye Cumhuriyeti güçlü bir devlettir. Silahlı kuvvetlerimiz, ülkemizin uluslararası camiada etki alanını genişletmek için yurtdışında görevlendirebilir. Fakat bu görevlendirmenin, usulüne uygun gerçekleşmesi gerekir. Birleşmiş Milletler gibi uluslararası barışı koruyan örgütlerin kapsamında gerçekleşen, çatışmaları engelleme ve barış inşası gibi görevlere askerimiz elbette gidebilir. Hatta askerimiz dünya barışına hizmet eden her mecrada bayrağımızı gururla dalgalandırmalıdır. Biz de bu kapsamda, Lübnan, Kosova, Aden Körfezi gibi bölgelerde askerimizin görev yapması konusunda EVET oyu kullanmıştık. Konu barış ve güvenlik olacaksa, biz ordumuzun her koşulda arkasındayız. Irak’ta sınır ötesi operasyon için Meclise getirdiğiniz tezkerelerin gerçekten terörle mücadele amacı güttüğüne ikna olduğumuz zaman da evet oyu kullanmıştık. Fakat ne zaman ki siz, Türkiye’nin değil, kendi dar iktidar çevrenizin, yandaşınız olan birtakım yatırımcıların çıkarlarını korumak için askerimizi kullanmak istediniz, işte o noktada biz desteğimizi geri çektik. Suriye’ye yaptığınız sınır ötesi harekatların bazılarına itiraz ettik. İtirazlarımızda da haklı çıktık. Çok cepheli bir iç savaş yaşamış olan Suriye’de IŞİD’e mi yoksa YPG’ye mi yapıldığı belli olmayan operasyonlar konusunda her seferinde bilgi istedik. Çoğu zaman sizden tatmin edici açıklamalar duyamadık. Suriye’de askeri tarihimize utanç vesikası olarak geçecek vakaları bize siz yaşattınız. Fethi Şahin ile Sefter Taş isimlerini hatırlar mısınız, bilmiyorum? 2016 yılında ve tesadüfe bakın ki yine bir 22 Aralık günü, bu iki askerimizin, IŞİD militanları tarafından canlı canlı yakıldığı videoları izledik. Yıllarca bu elim olaya dair tatmin edici açıklamalar yapamadınız. Siz iç kamuoyunda konuyu örtbas etmekle meşgulken, bütün dünya askerimizi düşürdüğünüz içler acısı durumu seyretti. Biz sizi iyi tanıyoruz. Şehit cenazelerinde fotoğraf karesine girmek için en önde koşarsınız; cenazeden on dakika sonra o şehitlerin adını bile hatırlamazsınız. Helva başkasının evinde kavrulunca, tadı size hoş gelir. Fakat biz Fethi’yi ve Sefter’i, bu iki şehidimizi unutmuyoruz arkadaşlar. Size de unutturmayacağız!

27 Şubat 2020’de İdlib’de garnizonumuzun basıldığını, Rusya ve Esad’ın ortak operasyonu ile 34 askerimizin şehit edildiğini; sizin korkudan Rusya’ya tepki dahi veremediğinizi, yalnızca Esad’a çok cılız bir kınamayla yetindiğinizi unutmadık.

Velhasılıkelâm, biz sizin Suriye’de herhangi bir başarınızı göremedik. Trump’ı arkasına alan Ahmed eş-Şara, belki de çok yakın bir zamanda, Suriye’de görev yapan askerlerimizin geri çekilmesini isteyecek.

Şimdi soruyorum:

Peki ya bu kadar operasyondan sonra geride, şehitlerden ve acılı ailelerinden başka ne kaldı? Bırakın Suriye’yi, siz ülkemizin içinde bile IŞİD ile mücadele edemediniz. 10 Ekim 2015 günü başkentimizin kalbinde IŞİD canlı bomba patlattı. Hayatının baharında birçok vatandaşımızı aramızdan aldı. Siz erken seçim hesapları yapıyordunuz, bu vahşeti oturup seyrettiniz. Aradan yıllar geçti; Suriye’de Esad devrildi. Fakat sizin eğitip donattığınız milisler değil, başka birtakım devletlerin hamiliğini yaptığı HTŞ, ülkenin hakimiyetini ele geçirdi. Şimdi Donald Trump ve Ortadoğu’ya tayin ettiği sömürge valisi Tom Barrack, binlerce kilometre öteden Suriye’yi dizayn ediyor. Siz de ondan rol kapmaya çalışıyorsunuz. Madem Suriye’nin geleceğini başkaları tayin edecekti, biz bu kadar şehidi neden verdik? Bunun hesabını halkımıza nasıl vereceksiniz?

Değerli arkadaşlar,

Suriye’de en azından ülke güvenliğini gerekçe göstererek bizden yetki istiyordunuz. Şimdi birtakım ticarî maceralar ve yandaşlarınıza yatırım alanı açmak için askerimizi sağa sola göndermeye çalışıyorsunuz. 2024 yılı şubat ayında Somali’nin tüm karasularını bizim donanmamızın korumasını öngören akıllara zarar bir anlaşma imzaladınız. Aradan neredeyse iki yıl geçti. Anlaşma daha Dışişleri Komisyonuna bile havale edilmemiş durumda. Üstelik anlaşma Meclisten geçmeden, Temmuz 2024’te Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi marifetiyle Meclisten usulsüzce yetki aldınız. 7 ay sonra gelip bu kanunsuzluğun uzatılması için utanıp sıkılmadan destek isteyeceksiniz. Ege Denizinin dört katı büyüklüğündeki Somali karasularına donanmamız neden gidiyor? Böyle bir alanı kontrol etmek için ciddi bir donanma gücü lâzım. Bu işin olması fiziken de mümkün değil ama diyelim ki oldu, Somali’de siz kendi çevrenize rant alanı açacaksınız diye Deniz Kuvvetlerimizin güzide evlatlarının canını ne diye tehlikeye atacağız?

Tüm bu saydıklarım Libya için de geçerli… Libya’da halen daha aşılmayan ve görünen gelecekte aşılması olası gözükmeyen iki hükümetli bir yapı var. Geç olsa da bu gerçeği idrak edebildiniz. Buna mukabil, iç kamuoyumuzu Trablus Hükümeti ile imzaladığınız, fakat bizden başka hiç kimsenin tanımadığı anlaşmalarla uzun yıllardır oyalıyorsunuz. Halka bu anlaşmalar yoluyla Türkiye ve Libya arasındaki bütün uluslararası suların kontrolünü alacakmışız gibi uydurma hikayeler anlatıyorsunuz. Televizyonlara ısmarlama usulü çıkarttığınız sözde askeri uzmanlar, bu hayali başarı hikâyelerini her gün temcit pilavı gibi tekrar ediyor. Oysa siz, gerçekte ne yaptınız? Bedavadan denizde petrol sahası alacağınızı sanarak Trablus hükümetini Tobruk hükümetine karşı ayakta tuttunuz.

Sadece içeride değil, dışarıda da öyle saldırgan bir tutum benimsediniz ki, Yunanistan, Güney Kıbrıs, İsrail, Mısır; bölgede ne kadar aktör varsa hepsini bir araya gelerek iş birliği yapmaya zorladınız. Siz bu devletlerin hepsiyle ayrı ayrı temas edebilirdiniz. Lüzumsuz saldırganlığınız yüzünden Türkiye karşıtı bir cephe oluştu. Bu politikanın hiçbir yere varmayacağını anlayınca da İsrail etrafında kümelenen cepheyi dağıtmak için Yunanistan ve Mısır gibi ülkelerle temasa geçtiniz. Adeta tükürdüğünüzü yaladınız? Ne gerek vardı bu kadar lüzumsuz gerilime? Değdi mi arkadaşlar? Baştan aşağı yanlış bilgi ve saptamalara dayalı, gerçeklerle bağdaşmayan hamasî iddialarınız yüzünden bizim Doğu Akdeniz’deki asıl tezlerimize verdiğiniz zarara değinemiyorum bile çünkü bunu açıklamak için ilave bir 20 dakikaya ihtiyacım var.

Dış politika konuları, her ülkeye dair çeşitli dosyaları içerir değerli arkadaşlar. Bunlar çok boyutludur. Bir ülkeyle ilişkilerinizi, tek bir dosya üzerinden ölçemezsiniz! Reisicumhurunuzun tepesi atsın, öfke nöbetleri esnasında gitsin dışarıda birilerine bağırıp çağırsın, sonra Dışişleri arka kapı diplomasisi ile gerilimi çözmeye uğraşsın. İşte dış politikamızı içine düşürdüğünüz zillet, tam da budur! Nitekim, Mısır’la ilişkileri geliştirmeniz gerektiğinde, Libya’da da dümeni kırdınız. Trablus merkezli politikadan çark edip, Hafter’le temas kurdunuz. Oysa siz, Libya’ya askerimizi, Hafter’e karşı Trablus Hükümetini korumak için göndermemiş miydiniz? Üstelik, Hafter’le ani başlayan bahar öyle hızlı gelişti ki, gemilerimiz bu yaz Bingazi’de demirledi. Daha 21 Kasım’da, Halife Hafter’in oğlu Saddam, Genelkurmay Başkanımız Selçuk Bayraktaroğlu tarafından ağırlandı. Peki ya nasıl oldu da siz Tobruk Hükümetine böyle yakınlaşmışken; Hafter’i destekleyen Meclis Başkanı Akile Salih İsa, 16 Aralık günü çıktı ve “Türkiye’nin 2019’da Trablus ile imzaladığı anlaşmalar yok hükmündedir” dedi? Siz daha Libya içinde bile bütün taraflara kabul ettiremediğiniz bir anlaşmayı, diğer Akdeniz devletlerine nasıl kabul ettireceksiniz?

Değerli arkadaşlar,

Libya’da çevirdiğiniz karanlık işlerin de farkındayız, bilginiz olsun. Kamuoyunda Laleli Çamaşırhanesi olarak bilinen skandal dosyası, Libya vatandaşları üzerinden döndürülen ve Türkiye'yi yeniden gri listeye girme riskine sokan kara para trafiğini ifşa ediyor. Şeytanın bile aklına gelmeyecek tezgâh şöyle işliyor:

  • Libya kendi vatandaşlarına petrol gelirlerinden düzenli olarak kâr payı yatırıyor.
  • Mali takipler sonucu görülüyor ki, yatırılan paralar Türkiye'deki POS cihazlarında kullanılmış.
  • Ancak, Libyalılar Türkiye'ye hiç gelmeden bu harcamayı yapıyorlar… yani ortada bir varlık kaçırma operasyonu var.
  • Başta altın olmak üzere mal ve hizmet alımı yapılmış gibi gösterilerek milyonlarca dolar, POS cihazları üzerinden Türkiye'de bankacılık sistemine sokuluyor.
  • Edinilen bilgiye göre; kartlar çoğunlukla uçakla koliler halinde Türkiye'ye getiriliyor, aynı şekilde POS cihazları da Libya'ya gönderiliyor. Karşılığında da naylon faturalar kesiliyor.
  • Bugüne kadar bu yolla en az 112 Milyar Türk Lirası aklandığı tespit edilmiş.

Bu anlattığım, Libya üzerinden dönen kirli tezgâhlardan sadece bir tanesi… Biz bunun gibi işlerin, Somali ve benzeri ülkeler üzerinden de çevrildiğini duyuyoruz. Biz bu filmin en acı sahnesini Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde gördük. Türkiye’de iktidar değiştiği zaman, sırtını size dayayarak KKTC’yi suç yuvasına çeviren bütün organize suç örgütlerini ve milli davamız Kıbrıs’a sürdüğünüz lekeyi tüm detaylarıyla ifşa edeceğiz, bundan hiç şüpheniz olmasın!

Değerli arkadaşlar,

Cumhuriyetimiz akılcı ve uzun erimli hesaplara dayanan bir dış politikayı takip ettiğinde her zaman başarılı sonuçlar aldı. Ne zaman ki, kendi bünyemiz yeterince güçlü değilken sağda solda macera aradık; sonu hep hüsranla ve ödenen büyük bedellerle bitti.

Sözlerime son verirken sizlere soruyorum:

  • Libya’da siz hayal peşinde koşarken, dünya nereye gidiyor farkında mısınız?
  • ABD Başkanı Donald Trump kaynaklı belirsizlikler gün geçtikçe derinleşirken siz yönünüzü nereye doğru belirliyorsunuz?
  • Türk Silahlı Kuvvetlerimizin her eksiği tamam mı? Ulusal savunmaya bütçeden ayırdığımız kaynak yeterli mi?
  • Kara Kuvvetlerimizin arazi araçları, zırhlı personel taşıyıcıları, obüsleri, obüs mermileri tamam mı? Altay tankı seri üretime geçebildi mi?
  • Hava savunma sistemimiz ne durumda? Hava kuvvetlerimizin elinde nakliye ve muharebe için yeterince uçak var mı?
  • Donanmamızda yeterli sayıda gemi var mı? Gemi fazlamız mı var ki, TCG Akhisar korvetini Romanya’ya sattınız?

Siz önce bütün bunlara tatmin edici cevaplar verin. Ondan sonra halkımıza Libya’daki hülyalarınızı anlatırsınız.

Hepinize saygılar sunuyorum."


Kaynak:İSTANBUL SES

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.