
Kasım AYDIN
Evi Yoktu, Arabası Yoktu… Şimdi Özgürlüğü de Yok!
Yürüyerek işe gidiyordu… Sabahın serinliğinde, İstanbul’un kalabalığına karışan sade bir adam vardı. Ceketinin yakasını kaldırır, sessizce yola düşerdi. Ne arkasında çakan çakarlar, ne önünde yol açan bir araç konvoyu... Çünkü o halktan gelmişti, halk gibi yaşamayı tercih etmişti. Gaziosmanpaşa halkının oylarıyla seçilmiş bir belediye başkanıydı o: Hakan Bahçetepe. Mütevazıydı. Bağlarbaşı’nda, çocukluğunun geçtiği sokaklarda, halasının eski evinde oturuyordu. Ne kendi evi vardı ne de arabası. Bankadaki birikimi 300 bin TL, bireysel emeklilik sisteminde birikmiş 200 bin TL’si… Belediyeden aldığı maaş dışında bir geliri yoktu. Gerçekten halkın içinden biriydi; unvanı, yaşam biçimini değiştirmemişti.
Ama işte bugün o yürüyüşler kesildi. Çünkü Hakan Bahçetepe artık bir cezaevi hücresinde. Geçtiğimiz hafta İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen bir soruşturma kapsamında gözaltına alındı, ardından “rüşvet almak” suçlamasıyla tutuklandı. Gerekçeye dikkat: Hakkında “rüşvet verdim” diyen kişi serbest bırakıldı, “rüşvet almadım” diyen ise cezaevine gönderildi. Rüşvetin vereni dışarıda geziyor, ama almadığını söyleyen içeride. Bu nasıl bir adalet terazisidir? Kimse kusura bakmasın, ama burada sadece bir kişinin tutuklandığını söylemek, olup biteni anlamamaktır. Burada tutuklanan bir insanın şahsında temsil edilen değerlerdir: Dürüstlük, şeffaflık, halkçılık… Eğer dürüstlük suçsa, kim aklanabilir bu düzende?
Bahçetepe’nin belediyecilik anlayışı belli: gösterişsiz, halkçı, hesap verebilir. Seçim kampanyasını eşiyle birlikte yürütmüş, babasından borç alarak süreci tamamlamış, hiçbir siyasi sermayeye yaslanmamıştı. Makam kapısını halka açmış, ihaleleri şeffaflaştırmış, ranta değil ihtiyaca göre planlamalar yapmıştı. Şimdi bunların hepsi mi suç oldu? Yoksa mesele, belediyeyi kazananın rengi mi? Zira bu olay tek başına bir hukuk dosyası değildir. Bu, seçime dair bir müdahaledir. Bu bir mesajdır: “Kazansanız da yönettirmeyiz.” “İhaleleri yandaşlara vermiyorsanız, önünüzü keseriz.” “Halk sizi sevse de, biz sizi sustururuz.”
Çünkü aslında kimse Hakan Bahçetepe’nin mal varlığını sorgulamıyor. Asıl mesele onun nasıl bir siyaset yaptığıdır. Onun temsil ettiği şeydir asıl rahatsız eden. Ve bu yüzden tutuklanması gereken biri varsa, o “rüşvet verdim” diyendir. Ama bizim düzende işler tersine işler; hukuk terazisi değil, siyaset terazisi çalışır. Bahçetepe’nin tutuklanması sadece şahsına değil, oy kullanan halka da yapılmış bir saygısızlıktır.
Hakan Bahçetepe gözaltına alınmadan önce şunu yazdı: “Bu siyasi baskılar, tehditler ve hiçbir dayanağı olmayan hukuksuz kararlar bizi yolumuzdan döndüremeyecek. Başımız dik, mücadelemizden bir adım bile geri atmadan bu karanlığı aydınlığa çevireceğiz.” Bu sözler boş değil. Bu sözler, yalnızca bir kişinin değil; milyonların duygusudur. Çünkü bu ülke, adaletin ayaklar altına alındığı, dürüstlerin cezalandırıldığı, susanların ödüllendirildiği bir dönemin içinden geçiyor. Ama tarih şunu gösterdi ki: Zulümle abat olan görülmemiştir.
Şimdi herkesin kendine şu soruyu sorması gerekir: Bir belediye başkanını, sadece dürüst olduğu için tutuklayan bir sistem, kimi koruyor? Ve en önemlisi: Biz bu suskunlukla neyi onaylıyoruz?